Yaşamda bitkileri rol model alsak ne olur? Diye sorsam nasıl cevap verirdiniz? Eminim çoğunuz bir bitkiyle hem hal olduğunuzdan samimi duygularla yaklaşırdınız. Aslında sormak istediğim bildiğimiz kuralların dışına çıkıp bitkilerin farklı yönlerini araştırsak kendimize dair neler oluşturabiliriz olacak. Bu şekilde baktığımızda karşımıza çıkan biyomimikri elbette bize en iyi örnekleri sunar.
Biyomimikri bugün teknolojide kullandığımız birçok tasarımın modellemesini canlılar üzerinden yapan bir alan. Ben olaya eğitim açısından bakarak bitkilerde allelopatiyi gündeme getirmek istiyorum. Elbette bir biyoloji öğretmeni olmamın da bu konuya değinmemde büyük rolü var. Ancak bugün biyomimikri her branşta kullanılabilen bir konumdadır. O halde ben şöyle diyorum. Nasıl ki orta ve üst öğrenimde akademik olarak birçok konuyu işliyorsak öğrenim hayatından sonra da acaba bu akademik konuları yaşamımıza nasıl işleyebiliriz diye sormamız gerekir diye düşünüyorum.
Böylece sadece akademik konuları iş yükü olarak değerlendirmekten kurtulur, ilişkilerimize de yansıtabiliriz. Yani ne demek istiyorum? Eğer eğitimi canlı bir sistem olarak kabul edersek sürekli girdileri ve çıktıları olacaktır. Bu canlı sistemin sürekli canlı kalabilmesi için girdilerin mutlaka kişilerde kendine ait bir yaşam modeli oluşturma sürecinde tamamlayıcı rol oynayarak dönüşmesi gerekir. Öyleyse bitkilere sadece yaşamdan bir parça olarak bakmak dışında biraz da akademik bilgilerimize geri dönerek bilgiyi farklı rollerde kullanmayı denememiz gerekebilir.
Bunu nasıl yapacağız? örneğin bitkiler konusunda biraz sınıflandırma bilgimiz varsa tür çeşitliliğinin nasıl olduğunu sorgulayabiliriz? Böylece makale okuma konusunda istekli olmanın bir yolunu bulabiliriz. Daha sonra belki de araştırmamız allelopati gibi bir konuyla özdeşleşebilir. En azından benimki şimdilik böyle oldu. Baktığımızda allelopati bitkilerin değişen ortam şartlarına karşı ürettikleri değişik fenolik ve diğer bileşiklerin bulundukları ortamlardaki diğer bitkilerle aralarındaki ilişkilerin ayarlandığı bir sistem. Bu sayede tür çeşitliliği sağlanabilmektedir. Bu herbisit denilen toksik maddeler diğer bitkinin tür içinde kalabilmesine ya da dışlanmasına yol açabiliyor.
Literatürde” kendi herbisitini yarat” ya da “doğanın kendi herbisitleri” tanımlamalarıyla yer alan pek çok projeyi başka alanlarda örneğin eğitimde nasıl kullanabiliriz diye düşündüğümüzde karşımıza neler çıkar? Ben kendi açımdan baktığımda eğitim içindeki tüm hiyerarşilere değinerek ilişkilerimiz konusuna geldim. Örneğin eğitimde her yenilikte ve her yeni ilişkide karşımızdakine hissettiğimiz olumsuz duygu ve düşüncelerin herbisit olarak düşünülebileceğine karar verdim.
Yani kendi bedenimizde oluşan ve bizi hasta eden bu toksik düşünce ve duygular aslında kendi ortamızdaki kişilerle ilişkilerimizi düzenlemektedir. Bu olumsuz tutum ve davranışlar öğrenci -öğretmen, yönetici- öğretmen, yönetici- öğrenci şeklinde olabileceği gibi çevremize de olabilir. Hatta çevremizdeki doğal ortamlar ya da cansız eşyalara da yansıyabilir. O halde kendimizdeki bu toksik maddelere karşı eğitimde “kendi herbisitini dışarı at” sloganıyla yaklaşırsak başka adımlar yaratabiliriz.
Şöyle ki yeniliklere ya da davranışlara yönelik birbirimize gösterdiğimiz tüm olumsuzlukları(herbisit) bir iyilik yap şeklinde dönüştürerek diğerine yansıtabiliriz. Bu yansıtma olumsuz duygularla baş etme noktasında kendimizle çalışmalar yaparak sağlanabilir. Bunu yaşadığımız her toksik olaya karşı bir iyilik geliştirme modeli olarak alabiliriz. Bu şekilde toplumun bakışına karşı bireyin bakışı ya ada bireyin bakışına karşı toplumun bakışı değişebilir. Bu da doğadaki kendiliğinden gerçekleşen olayların yani kendiliğindenliğin insana yansıması olur. İnsandaki kendiliğindenliğin ortaya çıkması bu olumsuz duygu ve düşüncelerin çokluğunun azalarak olumlu yönde iyiliğe geçişle sağlanabilir.
Çünkü sürekli olumsuz olan bireyden yaratıcılık ve gelişme beklenemez. Çünkü böyle bir olumsuzluk sürecinde kendiliğinden akış sağlanamaz. Örneğin yaşadığımız olumsuz duygu ve düşünceleri bir nefes egzersizi sonrası damlalara hapsederek vücudumuzdan buharlaştığını hayal ederek bir çalışma yapılabilir. Bu ve benzeri çalışmaları çoğaltabiliriz. Kendimizle çalışmaya başladığımızda gerek nefes egzersizleri gerek meditasyon çalışmaları sırasında yeni yöntemleri geliştirebiliriz.
Sonuç olarak bağımlı olduğumuz olumsuzları olumluya çevirerek bağlandığımız eğitim sistemi kendi içinde yaratacağı iyilik modelini sürekli yenilemenin yeni yollarını da keşfedecektir. Bunun için akademik bilgileri hayata uyarlamanın yollarını hep birlikte ele almamız gerekir. Bir iyilik yap sloganı ile kendimizdeki olumsuz duyguları iyiliğe yönelik adımlarla başkasına aktarabiliriz. Bu faydacı yaklaşımla kazan kazan uygulamasını ilişkilerimize yansıtabiliriz.