Kıymetli Hocam, takdir edersiniz ki mesleki eğitim günümüzde yeni yeni tercih edilmeye başlandı. Üniversite mezunu olan gençlerimiz maalesef ev genci olarak evde annesiyle, babasıyla oturuyor. Önce şuradan alalım hocam dilerseniz. Her gencin üniversite okuması gerekir mi? Üniversite okuması zorunlu mu? Üniversite okumayanlar neden cahil olarak algılanıyor? (Serkan OKUR:)
Erol DEMİR: Evet öncelikle size çok teşekkür ediyorum. Akit TV izleyicilerini de sevgiyle, saygıyla, hürmetle selamlıyorum. Bu fırsatı verdiğiniz için de tekrar teşekkür ederim. Ben öncelikle kendim bir meslek lisesi mezunu bir insanım. 40 yıl önce Kocaeli Gölcük Endüstri Meslek Lisesinden mezun oldum. Esnaf, zanaatkâr bir aile çocuğuyum. Özel sektörde bir yıl çalıştım, esnaflık yaptım. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığının mesleki eğitimi ilgilendiren üç farklı kurumunda çalıştım. Çıraklık Eğitim Merkezi, yeni adıyla Mesleki Eğitim Merkezi, Halk Eğitim Merkezi ve meslek liseleri. Her kademede çalıştım. Dolayısıyla bunu şunun için ifade etmek istedim. Bu işin gerçekten çekirdeğinden, tabanından bulunması gereken bütün ortamlarda çalışmış, tecrübe edinmiş bir insanım. Ve ben ülkemizin bugün geldiği noktada gençliğin bir an önce üretime yönlendirilmesi gerektiğini, bunu da aileleri bilinçlendirmeyle yapabileceğimizi düşünüyorum. Çünkü toplumsal algımız herkesin üniversite mezunu olması gerektiği, beyaz yakalı olması gerektiği yönünde. Ama iş hayatının ve sektörün gerçekleri böyle değil. Türkiye’yi oluşturan iş hayatı daha çok küçük orta ölçekli KOBİ dediğimiz işletmelerden oluşuyor. Burada da beyaz yakalı, istihdamı sınırlı. Devletin istihdamı da zaten tüm dünyada %10 – %15 civarında. Demek ki çocuklarımızı özel sektörün beklentileri, özel sektörün ihtiyaçları doğrultusunda yetiştirmemiz gerekiyor. Bunun için devlet olarak, Milli Eğitim Bakanlığı olarak her türlü altyapıya sahibiz. Eğitim kurumlarımız var. Her ilçede ve neredeyse her mahallede. Küçükçekmece örneğini verirsek burada 16 tane meslek lisemiz var. Mesleki eğitim kurumumuz var. Burada okumakta olan 14 bin 350 çocuğumuz var. Son sınıf düzeyinde iki bin 500 öğrencimiz var. Aslında sorunumuz meslek liselerine öğrenci devşirmek ya da daha çok öğrenci kaydetmek değil. Bizim meslek liselerimizde İstanbul genelinde 240 bin öğrenci var. Türkiye’de de 1 milyon 600 bine yakın öğrenci var. Son sınıflarını düşündüğümüz zaman son sınıfların çoğunluğu hepsi olmasa bile üçte biri, üçte ikisi, yarısı mezun olduğunda eğitim aldığı meslekte iş isterse ki var. Sektör bir yandan onları bekliyor, iş var, eleman da var. Sadece bir buluşma problemimiz var. Dolayısıyla buradaki sıkıntıyı benim 50 yıla yakın iş hayatındaki kendi çıraklığımdan, öğrenciliğimden bu yana edindiğim tecrübe. Öncelikle çocuklara bir mesleği sevdirebilmek önemli. Sevmek için de seçilen mesleğin ya da çocuğun yönlendirildiği mesleğin çocuğun kişiliğiyle, ilgileriyle, meraklarıyla örtüşmesi gerekiyor. Sizin ilgi duymayan, merak duymayan, çocuğun kişilik yapısıyla örtüşmeyen bir mesleği sevdirme imkânınız yok. Dolayısıyla çocuk eğitimini alır, diplomasını alır ama o işi/mesleği yapmaz. Dolayısıyla iki kere kaybetmiş oluyoruz. Bir orada kaybettiği, geçirdiği zaman. Bir de sektörün beklentileri. Dolayısıyla ben temel felsefe olarak toplumsal algımızın, meslek sahibi gençlere bakış olarak. Birincisi bunun düzeltilmesi lazım. Mesleğin onurlu bir iş olduğunu, hangi meslek olursa olsun iyi meslek, kötü meslek yoktur. Bütün meslekler iyidir. Sadece doğru insan doğru meslek eşleşmesi yapılması gerekiyor. Dolayısıyla bu gömleğin düğmesinin ilk basamağı olarak bunu söylememiz gerekiyor.
Serkan OKUR: Çok güzel hocam çok güzel bir yere değindiniz. Yani çocuğun yeteneğini, ilgi alanını keşfetmek mi lazım? Bunun için önemli olan yaş aralığını neresidir hocam?
Erol DEMİR: Şimdi tabii spor gibi, müzik gibi, resim gibi özel yetenek gerektiren şeyler daha anaokulundan başlıyor. Ama bizim eğitim sistemimiz ortaokul 7’nci sınıftan 8’inci sınıftan itibaren lise seçimi yapıldığı zaman artık bir alana, bir mesleğe yönlenmiş oluyoruz. Lisede normal bir alan seçmemiş, Anadolu Lisesi okumuş öğrencilerimiz de üniversitede bir meslek seçmek durumunda kalıyorlar. Dolayısıyla bu aşamada bizim öğrencilerle ve ailelerle görüşmemiz lazım. Ailelerin de kendilerinin bilinç kazanması lazım. Toplum olarak şöyle bir algımız var. Her şeyi devlet yapsın. Milli Eğitim Bakanlığı benim çocuğuma işte şu mesleği öğretsin, şu işi yaptırsın. Ama Milli Eğitim Bakanlığı imkânları sunar. Tercih ve karar veli ve çocuklarındır. Size her türlü imkân sunuluyor. Siz ısrarla bir şeyi istiyorsunuz ama o şey size uygun değil. O istediğiniz meslek piyasada ihtiyaç değil ya da piyasada başka ihtiyaçlar var. Veya doygun bir ihtiyaç ve orada yeteri kadar eleman açığı yok. Dolayısıyla bize her türlü imkânı sunan Milli Eğitim Bakanlığı ama dayatma yapmıyor, tercih yaptırıyor. Biz de daha çok biliyorsunuz aileler olarak hep akademik düşünüyoruz. Notlara dayalı düşünüyoruz. LGS dediğimiz liseye giriş sınavında alınan notlara göre çocuklarımızı yönlendirmeye hatta 7. ve 8. Sınıfta çocukları dershanelere, özel hocalara, özel kitaplara boğup onları sosyal yaşamdan iki yıl boyunca kopartıp kendi performanslarının üstünde bir performans bekliyoruz. Anne babalar olarak aslında çocuklara iyilik yaptığımızı düşünüyoruz. Fakat bu bir iyilik değil, çocuklara bir nevi eziyettir. Dolayısıyla çocukları biraz daha bilgilendirip, özgür bırakıp, onları gözlem yapıp, onların kendilerini tanımalarına fırsat sağlayıp, kendi ilgilerinin, sevgilerinin olduğu yönde onlara meslek seçmesine ya da okul ve alan seçmelerine imkân tanımamız gerekir.
Serkan OKUR: Hocam buraya gelirken de yaptığımız röportajlarda şunu gördük ki, pek çok iş kolunda ciddi bir ara eleman, kalifiye eleman eksikliği var. Peki, bunun giderilmesinde bu mesleki okulların katkısı ne derecede?
Erol DEMİR: Evet, öncelikle biz Milli Eğitim tarafı olarak, mesleki eğitim tarafı olarak ara eleman kelimesini kullanmıyoruz. Onun yerine aranan eleman diyoruz. Gerçekten şu anda aranıyorlar. Bizim meslek liselerimizde 53 alan 114 dalda eğitim veriliyor. Bu alan ve dallarda verilen eğitimler Türkiye’nin her yerinde. Değişik sektörlerin dağılımına göre farklı okullarımız var. Öğrencilerimiz bu okullara gidip aynı zamanda sadece okulda eğitim almıyorlar. Dolayısıyla işletmede iş başında uygulamalı meslek eğitimi alıyorlar. 12. sınıfta Anadolu meslek programı için stajlar var, işbaşı işletmede beceri eğitimi var. Bizim oradaki amacımız, beklentimiz şu ki bizim çocukları işletmeye staja gönderdiğimizde işletme sahipleri işletmedeki öğrencilerimizden sorumlu usta öğreticiler çocuklarımızla yakından ilgilensinler. Onlara kendilerini, işletmelerini, o mesleği sevdirsinler, benimsetsinler. Çocuklar meslek lisesini bitirdiğinde ki son sınıf olduğu için birkaç ay sonra staja yeni başladıysa sekiz ay sonra mezun olduğunda yeni bir eğitim arayışında bulunmasın. Beyaz yakalı olmaya, gerekmiyorsa üniversite okumaya çalışmasın. Mezun olduğunda ona iş teklifi yapan işletmenin teklifini kabul etsin. Tabii burada da şu endişeyi ya da mevcut durumu tespit etmek veya açıklamak lazım. Çocuklar eğer hem meslek lisesinde 4 yıl meslek eğitimi yaptıktan mezun olduktan ve teknisyen unvanı aldıktan sonra onlara asgari ücret teklif edersek, o çocuklar doğal olarak tekrar üniversite bitirmek isteyeceklerdir. Dolayısıyla onlara asgari ücret değil, hak ettikleri teknisyenin karşılığı olan ücreti, ümidi ve garantiyi vermemiz lazım. Onları mesleklerinden, sektörden uzaklaştırmamak için. Peşinen iş beğenmiyorlar dememeliyiz.
Serkan OKUR: Peki hocam, anne babalara burada düşen görev nedir?
Erol DEMİR: Anne babalar kendi beklentilerini değil, çocukların gelecekleri ile ilgili planlamalarını, kariyer yolculuklarını yapmaları gerekiyor. Konu komşu ne der? Herkesin çocuğu okuyor, benimki de okusun. Bu doğru bir yaklaşım değil. Ülkemizin gerçekleri de önemli. Her ne kadar televizyonlarda ya da basılı yayın organlarında veya internette en popüler meslekler hep teknolojiyle, bilişimle, internetle örtüşse de ya da o meslekleri öne çıkartılıyor olsa bile ülkemizin ihtiyacı onlar değil. O alanda sınırlı ihtiyaç varken insanların yaşamlarını sürdürebilmek için giyinme ihtiyacı var. Yeme içme ihtiyacı var, tarım, hayvancılık ihtiyacı var. Bizim sanayide onlarca meslekte, yine inşaat alanında, onlarca meslekte ya da küçük esnaflarımızın, bizim günlük ihtiyaçlarımızı karşılayacak onlarca meslekte elemana ihtiyacımız var Ve bu elemanlar da bugün benim diyen devlet memurundan daha iyi kazanabilecek imkânlara sahip oluyorlar. Ama tabii mezunlarımıza da şunu söylemek lazım. Öğrencilerimize hemen mezun olur olmaz çok paralar, güzel imkânlar değil. Her mesleğin bir emekleme, bir zahmet süreci var. Bu bazılarında bir kaç yıl, bazılarında 3-5 yıl. Dolayısıyla bu zaman zarfında da piyasayı tanımak, müşteriyi tanımak, işi tanımak. Bunun için de gençlerin biraz sabırlı olmaları gerekiyor.
Serkan OKUR: Peki hocam yeni bir model var. Takdir edersiniz ki kademeli olarak uygulanmaya başladı. Türkiye Maarif Modeli. Maarif modelinde gençlerin mesleğe yönlendirilmesiyle ilgili bir bölüm var mı hocam?
Erol DEMİR: Öncelikle Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli genel olarak incelendiğinde beceri tabanlı bir eğitim modeli kurgulandığını görebiliyoruz. Dolayısıyla biz bundan memnuniyet duyuyoruz. Çünkü zaten bizim ihtiyacımız olan da bu. Yani kuru ham bilgi herhangi bir internette yazdığınız zaman arama motorlarında çıkan bilgiyi öğrenmiş bir öğrencinin bize papağan gibi onu tekrar etmesi değil. Bir meslekte insanların ihtiyacı olan bir beceriye sahip üretken bir gençliğe ihtiyacımız var. Diploma peşinde değil, beceri peşinde, beceri kazanma, yetkinlik kazanma ve meslek sahibi olacak gençlere ihtiyacımız var. Bu yeni yüzyıl eğitim modelimiz de bunu sağlıyor. Çeşitli beceriler var. Finansal okuryazarlık, bilişim okuryazarlığı değişik okuryazarlık temelinde sadece meslek liselerine yönelik değil, tüm okul kademelerinde, okul türlerinde bu becerileri kazanmış. Yani yeni yüzyılın ihtiyaç duyulacak tüm becerilerini karşılayabilecek bir eğitim modeli. Tabii bu yıl ilk defa geçtik. Takdir edersiniz ki 1-5-9. sınıflarında uygulanıyor. Dolayısıyla önümüzdeki yıl ikinci sınıflara, öbür yıl 3’üncü sınıflara. Bunun sonuçlarını, olumlu neticelerini dördüncü yılın sonunda mezun verdiğimizde millet olarak göreceğiz. Biz bu modeli önemsiyoruz, benimsiyoruz. Her yerde de anlatıyoruz.
Serkan OKUR: Hocam konuşmanızda çok önemli bir noktaya değindiniz. Ben bu soruyu en sona bıraktım. Dediniz ki sektörlerin ihtiyacı var, eleman da var. Bunları buluşturmada sorun yaşıyoruz. Bu bağlamda acaba Milli Eğitim Bakanlığı olarak bir kariyer günleri düzenlemeyi düşünürler mi acaba?
Erol DEMİR: Şöyle okullar zaten birçok etkinlik yapıyor bu tür programlar yapıyorlar, ilçeler bu tür programlar yapıyor. Dolayısıyla bunlar yapılıyor, yapılmıyor değil ama yeterli gelmiyor demek ki biz bunların sayısını arttıracağız, arttırıyoruz. Yine mesleki rehberlik konusunda Bakanlığımızın çalışmaları var. Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü Strateji Belgesi yayınladı ilk defa Cumhurbaşkanı düzeyinde bir genelge 2024’te 10 Ağustos’ta yayınlandı. Ekinde de Strateji Belgesi açıklandı. Burada öncelikle mesleki eğitime erişimde her isteyen öğrencinin hangi meslekte eğitim almak istiyorsa ona bu imkânı sağlamak, ikinci olarak mesleki eğitimin iyileştirilmesi. Bizim de kendi içimizde eksiğimiz varsa meslek liselerimizde donanım olarak olabilir, program olarak olabilir bunları geliştireceğiz. Üçüncüsü de istihdam ayağı. Dolayısıyla bu strateji belgesi üçayak üzerine oturmuş. Son olarak istihdam konusunda da tabii ki biz bir iş bulma kurumu değiliz. Milli Eğitim Bakanlığına verilen imkânlar, bir meslek lisesinde ki okulun müdürü, yönetimi, öğretmenleri ellerinden geleni yapıyorlar. Neden? atölyelerimiz var? Elimizde bir program var bize verilen çocukları 4 yıl boyunca elimizden geldiğince eğitmeye çalışıyoruz. Ama bizim işe yerleştirme gibi bir rolümüz yok. Öyle bir vazifemiz yok. Buna rağmen istihdamı odaklıyoruz, istihdamı düşünüyoruz. Mezun olduğunda bu çocuklar nasıl iyi imkânlarla kendi mesleğinde işe yerleşebilir diye. Bununla ilgili sektörün staja gönderdiğimiz çocukları orada memnun etmeleri, gerçek bir staj yaptırmaları, oradaki iş ortamını çocukların, gençlerin ihtiyacı olduğu şekilde düzenlemeleri gerekiyor. Zorla kimse kimseyi işe gönderemez ya da işte tutamaz. Dolayısıyla hem ailelerin hem çocukların eğer bir yıl staj yaptığı yerde orayı benimsemediyse biraz da iğneyi kendimize, çuvaldızı karşı tarafa batırmamız gerekir diye düşünüyorum.
Serkan OKUR: Peki hocam var mı sizin ekleyeceğiniz bir konu var mı?
Erol DEMİR: Öncelikle mesleki eğitim ya da mesleki teknik eğitim. Meslek liseleri bir sorun alanı değil. Mesleki eğitim başlı başına sihirli bir reçetedir. Ben de bu konuda gençler ve aileler bilinçlensin diye yedi tane kitap yazdım. Kitaplarımın isimlerini de özellikle vurgulamak istiyorum. Altın Bilezik bizim kültürümüzde var. Biliyorsunuz meslek sahibi altın bilezik sahibi denir. Mesleğim Hayatım diye bir kitap var ikincisi, gerçekten bir meslek seçmişseniz artık hayatınızı şekillendirmişsinizdir. Geleceğinizi seçmişsinizdir. Ondan sonra Sihirli Reçete. Eğer bu ülkede biz toplum olarak refah ve kalkınmışlık seviyemizi arttırıp iyi şartlarda yaşamak istiyorsak, her meslekte, her alanda biz yetişmiş insan gücüne ihtiyacımız var. Bunu sağlayacak olan da mesleki eğitim ve meslek liseleridir. Bir başka kitabımız, Yeteneğim Geleceğim diye eğer yeteneğiniz varsa geleceğinizden endişe etmenize gerek yok. Allahu Teâlâ bütün çocuklara, bütün insanlara, bütün fertlere farklı farklı yeterlilikler vermiş. Herkes aynı değil. Beşkardeş beşi farklı oluyor. Balık Ekmek kitabında da çocuklarımızı gençleri hazırcılığa kolaycılığa alıştırmayalım. Hazır yemek yerine onlara olta verip balık tutmayı öğretelim. Ekmeği kazanmayı yemeği pişirmeyi hayata tutunmayı öğrensinler.
Dolayısıyla bize düşen ailelere düşen o yeteneği keşfetmek. Bir de veliler olarak aynı zamanda üç çocuk babasıyım. Şu anda bir lisede, bir üniversitede okuyan çocuğum var. Veliler olarak biz çocuklarımızın eksiklerini kapatmaya çalışıyoruz. Eksik olduğu derslerden onlara takviye yapmaya çalışıyoruz. Aksine onların en iyi olduğu dersleri ya da en iyi olduğu konuları keşfedip o konuda onları desteklersek onların her birinden dâhiler çıkar. Dolayısıyla bizim de böyle dâhilere ihtiyacımız var. Ben gelecekten endişe etmiyorum. Geleceğimiz parlak, geleceğimiz güzel. Bugünden onların sinyallerini görüyoruz. Yeter ki gençlere bu fırsatı verelim. Onlara kendilerine uygun olan meslekle tanışma fırsatı, buluşma fırsatı ve o eğitim fırsatını verelim. Tabii ki imkânlar da önemli. Mezuniyet sonrası da onlara hak ettiği değeri verelim ki ülke kazansın. Devlet, millet hepimiz mutlu olalım.
Serkan OKUR: Tamamdır hocam çok teşekkürler. Sağolun.