Bu geçen yıl, öğrenci olaylarının tırmandığı bir yıl oldu. Daha önceki yazılarımda da sizlere; veli ve öğrenci davranışlarından söz ettim. Ama unuttuğumuz bir sacayağı daha var ki bazen dilimizi ısırıyoruz söylememek için. O da bazı öğretmenlerimizin çocuklarımıza olan olumlu ve olumsuz etkileridir. Veliler sorumludur. Çevre sorumludur. Peki, burada öğretmenlerin ne kadar sorumluluğu var? Ne yazık ki artık kendimizi de sorgulamalıyız. Bu sorunun çözümünde kimin payı varsa herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Yoksa yarınımız olan gençlerimizi kaybederiz. Birileri bu oluşumda suçlu, ama kim? Suçlu olan ayağa kalksın.
Çuvaldızı başkalarına, iğneyi kendimize saplayarak; gerçeği göremeyiz. Yanlışlık varsa, nerelere kadar uzandığını araştırmak, bulmak ve düzeltmek hepimizin görevidir. Velilerden, çocuklarına yanlış davrananlar yok mu? Mutlaka vardır. Bu kadar insanın arasından tek tük yanlış davrananlar olabilir. Peki ya emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin söz ve davranışları, çocuklarımızı ne kadar etkiliyor dersiniz? Bunu bir annenin sözleriyle daha iyi anlayabiliriz. “ Okuldan eve gelince, ben ne söylersem söyleyeyim kulak arkası ediyor. Ama öğretmeninin gözüne girebilmek için, benim daha önce söyleyip de yaptıramadığım şeyleri bir çırpıda yapıyor. Şaşırıyorum.” Evet. Öğretmenlerimizin ruh hali, hareketleri ve sözleri ne kadar etkili acaba? Hiç düşündük mü? Bazen öğretmen seçeriz. “Benim çocuğum hassastır. Her öğretmende okutmam. Çocuğumun dilinden anlayacak, onunla iletişim kuracak, onun konuşmasını, düşünmesini, yeteneklerini açığa çıkaracak öğretmen de okutmak isterim.” diye düşünenler yok mu?
Öğretmenler arasından istemeyiz, ama olur ya; hırçın, kaba, aşağılayan, küçümseyen, şiddeti kendine prensip etmiş olanlar olursa, öğrenci üzerinde bırakacağı iz sizce nasıl olur? Hiç düşündünüz mü? O öğrenci bir de anne babasından, çevresinden dışlanırsa sonuç ne olur? Tutunacak dalı olmazsa, güvenecek bir insan bulamazsa sonuç ne olur? Topluma yeni suçlular kazandırmış olmaz mıyız? Öyleyse anne baba olarak, öğretmen olarak, arkadaş olarak birbirimizi anlamaya çalışalım. Topluma iyi bir yurttaş olalım. Biz birbirimizi incitirsek, bindiğimiz dalı keseriz. Sonuçta o dalın altında kalmaktan kurtulamayız. “Yanılgı insan içindir, ancak silginiz kaleminizden önce bitiyorsa fazla yanlış yapıyorsunuz demektir.”J. Jenkws. Silgimiz kalemimizden önce bitmesin. Vakit varken üstümüze düşen görevi yerine getirelim. Yanlış yapan varsa uyaralım. Yanılgı içindeysek, bunu zamanında fark edip, gerekeni yapmak kime düşer sizce? Burası bir mahkeme değil ki suçlayıp; “Suçlu, ayağa kalk!” diyelim. Burada sadece kendimizi sorguluyoruz. Anne- baba, öğretmen olarak ne yapabiliriz? Nerede yanlışlık yapıldı ki bu gün bu sorunlar su üstüne çıktı?
Çocuklarımızın başarılı olmasını elbette isteriz. Ama başarı için onları sıkboğaz edip bunaltmayalım. Unutmayalım ki; başarı bazen bir ufacık tebessüm de gizlidir, bazen sevinç gözyaşlarındadır, bazen de vereceğiniz bir küçük ödülde saklıdır. Kaybetmek ve kazanmak beyinde başlar. Beyinler olmasa yürekler işe yaramaz. Yürekler olmasa beyinler yaşayamaz. Anlayabildik mi? Nedir bu? Neden bakış açımızı bir türlü değiştiremiyoruz? Hep bozuk plak gibi aynı türküyü söyleyip duruyoruz. Artık farklı bir pencereden, daha geniş bir kez daha bakmayı denesek, ölür müyüz? Ne olur? Çocuklarımız için bir kez olsun, bakış açımızı değiştirelim.
Yarın, yarını güzel yaşamak isteyenlerin çoğunluğuna bağlıdır. Anlama kapasitemizi geliştirelim. Ama yine de biliyorum ki herkes, anlamak istediği kadarını anlayacaktır. Ne söylersek söyleyelim, birileri yine bildiğini okuyacak ve biz sil baştan, yeniden başa döneceğiz. Dilerim bu sefer boşluğa konuşur gibi, boş olmasın söylediklerimiz.