“Kim namus ve ahlâk şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu o’ dur”
demiş Friedrich Nietzsche…
İnsanoğlu karşılaştığı olmadık durumlarda kendini korumak için çeşitli psikolojik savunma mekanizmaları geliştirmiştir. İnsanlığın varoluşundan itibaren kullandığı savunma mekanizmalarını Freud, 1930 lu yıllarda bilimselleştirmiş, ardından kızı Anna Freud da genişleterek insanı anlama adına yol gösterici olmuştur. Tüm insanlar, psikolojik bütünlüğünü ve benliğinin değerini korumak amacıyla zaman zaman çeşitli savunma mekanizmalarını kullanmaktadırlar. Ego savunma mekanizmaları olarak adlandırılan bu tepkiler, bireyin psikolojik dengesini korumasına yardımcı olur. Her birey, yaşamını dengede tutmak için çaba gösterir. İnsanlar, denge durumlarının bozulmasına neden olan kaygı ortamlarından kurtulmak için çeşitli davranışlarda bulunabilirler. Savunma mekanizmaları gerekli durumlarda kullanıldığında bireyin psikolojik bütünlüğünü sürdürmek ve benliğini korumasına yardım ederken, sürekli ve abartılı olarak kullanımı da sağlıksız bir kişiliğe neden olur. Savunma mekanizmaları, hepimizin günlük hayatta sıklıkla başvurduğu durumlardır. Çünkü bilinçaltı kendini korumaya programlı çalışır. Herhangi bir tehlike anında devreye sokar gerekli olanı.. Yaşadığımız olumsuz durumları; inkar ederek, bahane ya da neden üreterek, mantığa bürümeye çalışarak, çarpıtarak, bastırarak, karşı tarafa yansıtarak, karşıt tepki geliştirerek ..vb pek çok savunma mekanizmasıyla benliğimizi korumaya çalışırız. Yani şu olur aslında.. Olumsuz bir olay ya da durumla karşılaştığımızda kişi en son kendini sorgular ve yargılar. Diyemez ki suç bende, günah bende.. Benim hatam demek çok zordur bu nedenle kendini haklı çıkartacak sebepler arar.
Kendimden yola çıkarak biraz yansıtma mekanizması üzerinde durmak istiyorum. Son zamanlarda çevreme ait eleştiri yaparken pek çok şeyi de sorgulama ihtiyacı hissediyorum. Yani neden lüzumsuz yere bir çok şeye kızıp eleştiriyorum yoksa bilinçaltım bana bir oyun mu oynuyor ya da gizliden gizliye bende olsam öylemi yapardım şeklinde sorgulamalar bunlar… Bu şekil baktığımızda abartılı olarak kullandığımız savunma mekanizmaları bazen fark etmeden kendimizi ele verebiliyor. Aslında “ben kötüyüm, bunu kendime itiraf edemiyorum ama biraz seni kötüleyeyim de rahatlayayım” durumu olabiliyor. Özellikle günümüzde çok sık gözlenen bir durum bu. Hani kimse yoğurdum ekşi demez ya, işte öyle..
Yansıtma ile kastettiğimiz mekanizma aslında benliğimizin kendisine yakıştıramadığı duygu ve düşünceleri çevresindeki insanlara atfetmesidir. “Kişi kendinden bilir işi” demiş ya atalarımız, kişinin kendine ait kabul edilemez eksikliklerini, hatalarını ya da suçlarını, başkasının üzerine atmasıdır. Bireyin sakladığı kişilik özelliklerini başka bireylerde görme eğilimi yansıtmadır. Birey, dürüst ve samimi bir yapıda ise başkalarını da aynı şekilde görmektedir. Aldatma eğiliminde olan bir birey, diğer bireyleri de aldatma eğiliminde görür. Son yıllarda toplumda özellikli savunma mekanizması olarak yansıtma, trend bir durumdur. Günlük hayat dışında sosyal medyada bile kendisi hariç herkesi kötü gören, eleştiren, aşağılayan, beğenmeyen bir dil aslında hepimizin kendi içimizde neyi yansıtmaya çalıştığımızın da göstergesidir.
Yansıtmada biraz da bastırma eğilimi vardır. Kişi, kabul edilmeyecek duygu ve düşüncelerini önce bastırmakta, sonra başka kişilere yansıtmaktadır. Kendisinde var olan olumsuzlukları, kendine itiraf edemese de başkalarına yakıştırır. Başkalarında gördükleri kusurlar, aradıkları açıklar asıl kendilerinde vardır. Yani birini eleştirirken aslında kendini eleştirmekte ve kendi kişiliğine ayna tutmaktadır. Yansıtma kendini iki şekilde gösterir; İlki kendi eksikliklerimiz ve beceriksizliğimizden doğan aksaklıkları başkalarına yüklemek; örneğin, okul, iş ya da ilişkisel başarısızlığının nedenleri olarak ailenin, sistemin, çevrenin suçlanması gibi. İkincisi istenmeyen, kabul edilecek türde olmayan tutum ve davranışlarımızın başkalarına yakıştırma eğilimi; dedikoducu birinin etrafındaki insanları dedikoduculukla suçlaması, yalan söyleyen birinin diğer insanları yalancılıkla suçlaması gibi..
Jung “diğerinin sevmediğimiz özellikleri, kendimizi bulmaya yardım edebilir” der. Yani başkalarına ya da topluma söylediğimiz her söz ve davranışın ardında biraz da kendimiz varız. Kendisini güvensiz bulan insan çevresine güvenemez, çevremize güvenmediğimizde herkes güvensiz olur. Değerlerin kendi içimizdeki çöküşünü görmezden gelerek toplumsal değerlerin kaybolduğunu varsaymak, bireysel etik ve ahlaki özelliklerimizi gerçek manada sorgulamadan toplumu ahlaksız görmek birer yansıtmadır. Yansıtma mekanizmasına çok sık başvuran insanlar yanlışını ve eleştiriyi asla kabul etmez ve çevreyi sürekli suçlarlar. Hatta zaman zaman suçu şansa ve kadere yüklemeye kadar götürürler. Kendileri dışında herkes kötü ve suçludur. İçten içe, kuşkucu, takıntılı, kötümser bir ruh halindedir. Kendi kötülüğün zirvesindedir ama sorarsanız en erdemli insan odur. Aslında yapay bir ego tatminiyle kendini haklı görmeye, pohpohlanmaya, kabule, ilgiye, sevgiye, onaylanmaya muhtaçtır. Bunun içinde kendini iyi, erdemli ve mağdur göstermeye çalışırken çevresini aşağılar.
Yansıtma, narsist bir savunma mekanizması olduğundan başvurmaktan kaçınılması gerekir. Biraz gerçekçi olmak, aynayı daima önce kendimize tutmak, eleştiriye kendimizden başlamak, sorumluluklarımızın farkında olmak, savunma mekanizmalarını daha yerinde kullanmamızı sağlayacaktır.
Sağlıcakla…
Nermin ELMAS