Sınıf ortamlarında başarılı öğrenci profili dediğimiz de aklımıza gelen; sözümüzden çıkmayan, notları yüksek öğrenciler gelir aklımıza. Peki ya kendi potansiyelinde başarılı olanlar? Bu öğrencilerin kat ettiği yol başarı değil midir?
Yıllarca bizleri profesyonel seviyede bilgi bombardımanına tutan ve o bilgi yığını içinde ki öğrendiğimiz bilgi kadar başarılı kimlik edindiğimizi düşündüren bir eğitim sistemi vardı. 2009 yıllarında yapısalcı yani daha çok yaparak yaşayarak öğrenmeye başlasak da geçmişin izleri oluşturulan kalıplar öyle kolay yıkılmadı. Hala bakış açımız bu yönde fakat yönümüzü değiştirdiğimiz de öğrencimizin saygılı bir şekilde sınıfında oturması da geleceği için bir adım bunu da fark etmemiz gerekiyor. Otoriter ve sanki insan değilmişçesine ayrıştırılmış öğretmen profilleri çizmemize gerek yok. Pek iyilerle dolu bir karnesi olmadıkça bu çocuktan bir şey olmaz diye öngörünüzü yormayın. O çocuklarda bizim çocuklarımız. Böyle kesin hükümlü olup insan kaybetmek kolay ama insan kazanmak zordur bizim işimiz de bu olmalıdır ”insan kazanmak”.
Bir çocuk belki Matematikten yüz alamaz, periyodik tabloyu çözümleyemez ama herkesin iyiye erdeme eğilimi vardır. Sadece o iyiyi kendinde bulmasına yardımcı olduğumuzda koca bir geleceği değiştirmeye ilk adımı atmış oluruz. İhtiyacı olan arkadaşına bir silgi dahi uzatsa kötü bir alışkanlıktan vazgeçse gelecekte ki bu kişi bir şey olmaya yönelir. Merhamet, iyilik bunlar bulaşıcıdır. Kanına girmeye görsün bir daha vazgeçemez peki bunu başarmış öğrenci başarılı değil midir? Topluma kültürlü bireyler yetiştirmek alanımızı aktarmak ve üretmelerini sağlamak bizim görevimiz ama bu çocukların en azından iyi bireyler olarak yetişmesi, sorumluluk sahibi olmaları da bizim görevimiz.
Her insanın bir şey olma bir şeyi başarma eğilimi vardır. Ona yapabileceği işi verdiğinizde yüzünde ki gururu ve verdiği emeği izleyin. Biraz daha inandırır kendini başarıya kendini kendine tanıtırsınız. O insanı kaybetmeyin. O, bizim geleceğimiz bu ülkenin koca bir neslin geleceği. Ötekileşmiş, bencil bireylere ihtiyacı yok bu neslin en ufak bir becerisi varsa onu keşfetmiş, yere düşen çöpü almak için eğilen bedenlere, saygıyla toplumda var olan bireylere ihtiyacımız var. Bugün ötekileştirdiğimiz sınıf içerisinde sizi çileden çıkaran o öğrenciyle gerçekten neyi olduğuyla ilgilemeden uzaklaştırma aldığı için derin bir oh çektiğiniz o çocuk. Yarın sizin çantanızı çalan, sırtınızdan bıçaklayan, vergi kaçıran ve size zarar veren o çocukla göz göze birçok kez gemleş olacaksınız. Siz bir zamanlar bunu düzeltebilecekken avucunun içinden akıp gitmesine izin vermiş olacaksınız. Sizin ne kadar anlaşılmaya ihtiyacınız varsa onlarında anlaşılmaya ihtiyacı vardı. Bilgili insana ihtiyacımız var “Evet” peki ya erdemli bir bakkala, tamirciye ya da esnafa ihtiyacımız yok mu? Bu öğrencilere dokunan öğretmenler onları ilmek işlemektedir.
Birçok problemle başa çıkmaya çalışan öğrenciler bazen algılamakta zorluk çekebilir. Aile baskısı, yaşadığı sosyal çevre, psikolojik bunalımlar… Bu kaosu iç dünyasında dengeleyememiş olması derslerine yansıması kadar normal ne olabilir. Peki, biz en azından okulda onun var olması için ne yaptık? Neyi var diye dinledik mi ya da tahta silme görevini düzgün yaptı diye bir güler yüz bir tebrikte bulunduk mu? Öğrenci notlardan fazlasıdır. Beni de yanlış anlamayın tabi ki üretime, ülkenin kalkınmasına faydalı bireyler yetişmesi için bilgili bir nesile ihtiyacımız var ama bazısının ise toplumla uyum içinde yaşaması ülkeye fayda sağlar bir de buradan bakın olaya demeye çalışmak benimi ki.
Bırakın sizi dinlemesin ama o sınıfta dursun gözünüzün önünde olsun okuldan kovduğunuz anda dışarıda eve de gitmeye çekinen o çocuğa sokakta sahip çıkan, kullanan çok olur bırakın uyusun derste ama sırasında otursun ona o an ne kazandırdığınızı asla bilmezsiniz.
Samuel Langhorne Clemens – Dünya Çocuk Klasikleri Tom Sawyer’dan küçük bir alıntıda şöyle diyor:
Bir defasında hocama dedim ki: -Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı. Bana bir hurma uzattı ve dedi ki: -Bunu ağzında çiğneyip ye. Yedikten sonra bana sordu: -Şimdi sen büyüdün mü?
-Hayır, dedim. Dedi ki: -Büyümedin fakat o hurma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, deri oldu, saç oldu, hücre oldu, vs.
Anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor: Bir kısmı kelime dağarcığımı zenginleştiriyor, bir kısmı bilgi ve marifetimi arttırıyor, bir kısmı ahlâkımı güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuma incelik katıyor… Her ne kadar ben hissetmesem de…”
Öğrencilerin dersimizde öylece dursalar bile saygılı olmayı, arkadaşları arasında bir kimlik kazanmayı ya da en ufak bir işe faydalı olmayı öğrenme ihtimallerine vesile olabiliriz. O yüzden varsın sınıfın da öylece dursun ama onları uzaklaştırmayın. Kendi potansiyellerinin farkına varmalarını, kendi becerilerinin üstüne çıkmalarını başarı sayın. Doğru yaptığı işi en güzel sözlerinizle destekleyin ve unutmayın sınav kazanmak değil “insan kazanmak” bizi kurtaracak.