İnsanlar yaşadıkları ülkeye ve coğrafyaya göre hayatları boyunca bazı doğal afetlerle karşılaşabilirler. Doğal afetleri; şiddetli soğuklar, kuraklık ve kıtlık gibi “yavaş gelişen doğal afetler” olarak deprem, seller, tsunami, su taşkınları, toprak kaymaları, kaya düşmeleri, çığ, fırtına, yıldırım, kasırga, hortumlar, volkanlar ve yangınları ise “ani gelişen doğal afetler” olarak adlandırıyoruz. Nükleer, biyolojik, kimyasal kazalar, taşımacılık kazaları, endüstriyel kazalar, aşırı kalabalıktan meydana gelen kazalar, savaşlar, maden kazaları, hava kirliliği, Nükleer Biyolojik Kimyasal silah ve kazalar, sanayi ve ulaşım kazaları, terör saldırıları, göçmenler ve yerlerinden edilenler gibi olanları ise “insan kaynaklı afetler” olarak tanımlıyoruz. Ayrıca jeolojik, klimatik, biyolojik, sosyal ve teknolojik afetler olmak üzere de afetleri türlere ayırıyoruz.
Üzerinde yaşadığımız şehirleri inşa ettiğimiz yerkabuğunun, kendi doğası gereği hareketi sonucu oluşan depremlerin küçük ölçekli olanlarıyla sürekli, orta ölçekli olanlarıyla arada bir, büyük ölçekli olanlarıyla ise nadiren karşılaşacağımızı düşünüyorduk. Son yüzyılda on ve üzeri insan ölümüne yol açan yıkıcı altmışa yakın deprem yaşayan ülkemizde ben ellibeş yaşında biri olarak son sekiz depremi haber olarak da olsa görmüş ve yaşamışım. 1976 Çaldıran Depremi – 7.5, 1999 Gölcük Depremi – 7.4, 1999 Düzce Depremi – 7.2, 2003 Bingöl Depremi – 6.4, 2011 Van Depremi – 7.2, 2020 Elazığ Depremi – 6.8, 2020 İzmir Depremi – 6.6 büyüklüğündeki depremler henüz hafızalarımızdan silinmemişken son olarak 06 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde aynı gün iki büyük yıkıcı depreme maruz kaldık .(1)
Ülkemizin yerini değiştiremeyeceğimize vatanımızı terk edemeyeceğimize göre bu topraklar üzerinde güven, sağlık ve huzurla yaşamayı öğrenmeliyiz. Deprem deyince benim aklıma hemen kamu binaları dışında ev ve işyeri olarak yaptığımız binaların sağlamlığı ve afet bilinci eğitimleri olmak üzere iki konu geliyor. Yaklaşık üç yıl önce 12 Mart 2020 tarihinde https://egitimheryerde.net/depremler-ve-afetlere-hazirlik-egitimleri/ adresinde yayınladığım “Depremler ve Afetlere Hazırlık Eğitimleri” konulu yazımda afet bilinci ve eğitimi konusunu açıkladığım için bu yazımda binaların sağlamlığı ve mesleki eğitim ilişkisini açıklamaya çalışacağım.
Binaların depreme dayanıklı olarak inşa edilmesi deprem afeti konusunun en önemli ve ilk basamağıdır. Bilimin ölçtüğü ve bugüne kadar kaydettiği en büyük deprem 9,5 büyüklüğündedir. Bu sebeple binalarımız, baraj, yollar, tünel, köprü, viyadük/köprüyol gibi büyük yapılar ve su depoları, elektrik santralleri, nakil hatları ve rafineriler gibi stratejik yatırımların en az 10 büyüklüğündeki depremlere dayanıklı olarak tasarlanmış olması gerekiyor.
Hayatımızın önemli bir kısmını geçirdiğimiz evlerimiz, bizim için kendimizi güvende hissettiğimiz, her türlü mevsim şartlarında ve tüm dış olumsuz etkilerden koruduğuna inandığımız hatta yasalarla konut dokunulmazlığıyla güvence altına alınan sığınaklarımızdır. Evimize girdiğimizde ailemizle huzurlu bir şekilde vakit geçirir, dinlenir uyur, dinç ve sağlıkla tekrar işimize gitmek üzere hazır oluruz. Bu sebeple evlerimizin yağmur, kar, fırtına ve doğal afetlerde de bizi koruyacağını düşünürüz.
Devletin zorunlu kamu hizmetini verdiği ve toplu yaşamın zorunlu olduğu özellikle havalimanı, hastane, okul, kışla, itfaiye ve ibadethaneler başta olmak üzere belediye ve devlet daireleri ile tüm kamu hizmet binaları olabilecek en büyük depreme dayanaklı yapılmış olmalıdır. Binalarımızı planlayanlar, tasarımını ve inşaatlarını yapanlar ile denetleyenlerin hepsinin yükseköğretim görmüş birer uzmanlık meslek sahibi olduklarını biliyoruz.
Bugün teknolojinin ve bilimin geldiği noktada afetlerde yıkılan binalar için özür dileriz yanılmışız veya yanlış hesaplamışız demek mümkün değildir. Yüzlerce yıl önce yapılan yüzlerce tarihi eserimiz hala ayakta durup hizmet veriyorken bizim on sene önce yaptığımız bir binanın depremde yıkılmasını izah edemeyiz. Bu apaçık binayı yaptıran bina sahibi, planlayıcılar, mimarlar, mühendisler ve kontrolörlerin ihmali ve suçudur. Hatta kamu binalarının sağlamlığını öylesine abartmalıyız ki Devletin bekası, daima kalıcı olması ve ölümsüz olduğunu ifade eden “Devlet ebed müddet” kabulünce kıyamet hariç her zaman ayakta durabilmelidir.
Bu meslek sahipleri mesleki eğitimlerini alırken binaların dayanıklılığını, olası risklerin neler olduğunu ve bunları nasıl engelleyeceklerini öğreniyorlar. Öğrendikleri bilimin kabul ettiği mesleki bilgileriyle işlerini yapmaları gerekmektedir. Zemin ve temel etüdünü inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendisleri birlikte yapıyor. İnşaat mühendisi statik projeyi, elektrik mühendisi elektrik projesini, ısıtma-havalandırma-temiz/pis su sıhhi tesisat projesini makine mühendisi hazırlarken mimar ise tüm bu projelere dayalı olarak binanın mimari projesini hazırlıyor. Harita-kadastro mühendisi ise aplikasyon krokisini hazırlayarak binanın arsa üzerinde oturacağı zemini tespit ediyor.
Tüm bu mühendis ve meslek sahiplerinin bu işleri yapıp projelere imza atabilmesi için meslek odalarına kayıtlı olduklarına dair Oda Sicil Belgelerini inşaat ruhsat belgelerine eklemeleri de gerekmektedir. Yapı denetim şirketiyle ve şantiye şefiyle sözleşme, yapı müteahhidine ait bir sürü belge de ruhsat için gereklidir. Demek ki kamu kurumları dışında meslek örgütlerinin Odaların da bu konuda sorumlulukları bulunmaktadır.
Memleketim olduğu için bulunduğum ve her saniyesini yaşadığım 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremini “asrın felaketi” olarak tanımlamıştık. Ancak son yaşadığımız Pazarcık ilçesinde saat 04.17’de 7.7 büyüklüğünde 7 km derinlikte (yüzeye yakın) ve saat 13.24’te 7.6 büyüklüğünde Elbistan ilçesinde 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri bu nitelemeyi değiştirdi. Yirmiye yakın ilde hissedilen Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa on ili kapsayan yaklaşık bir dakika gibi uzun süren bu deprem hem çok yıkıcı hem de çok can alıcı oldu. Ekonomik olarak kişilere ve ülkeye olan kayıplarını söz konusu bile etmiyorum.
Gölcük Depremi sonrası mevzuat anlamında oldukça köklü değişiklikler yapıldı. “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği” 2008 yılında, “Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği” 2017 yılında yürürlüğe girdi. Bir binayı yapacak olan tüm mühendislerin hesaplamalarını yaparken 2018 yılında yayınlanan “Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği” ekinde yer alan “Deprem Etkisi Altında Binaların Tasarımı İçin Esaslar” adıyla 416 sayfalık detaylı olarak model, yöntem, standartları kullanmak zorundadırlar.
İmar planlarını ilçe ve il düzeyinde hazırlayanlar, belediye meclisinde onay verip Bakanlığa gönderildiğinde değerlendirenler tüm etkilerden uzak bilimsel vicdani yasal düzenlemeler yaparak özellikle fay hattı üzerinde yapılaşmaya kılı kırk yararak müsaade etmelidirler.
Özetle; yasal her türlü düzenleme mevcut olup meslek sahiplerine düşen kurallara uygun olarak işlerini yapmaktır. Doktorlar mezuniyetlerinde göreve başlamadan önce Hipokrat Yemininde hekimlik mesleğini onurla uygulayacaklarına dair tarih boyunca yemin ederek mesleklerini yapmaktadırlar.
Mühendislikle ilgili yazılı etik kural çalışmalarına ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’ndeki mühendislik alanındaki sivil toplum kuruluşları öncülük etmiştir. İlk yazılı kurallar, 1912 yılında American Institute of Electrical Engineers (AIEE, Amerikan Elektrik Mühendisleri Derneği) tarafından kabul edilmiştir…1954 yılında kabul edilen “Mühendislerin Yemini” ise etik ilkelerin özü olarak görülmekte ve o tarihten itibaren de üyelerine bu mühendislik yemini içirilmektedir. Mühendisler bu yeminle; özetle “mesleki bilgi ve yeteneklerini insanlığın refahı ve güvenliğini arttırmak ve geliştirmek için kullanacaklarına, kar etme gayesinden önce hizmete, kişisel çıkarlarından önce meslek onurlarını korumaya özen göstereceklerine” dair söz vermektedirler.(2) Demek ki bu önemli konu yüzyıl önce dünyada kabul görmüştür.
Ülkemizde de Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları Hakkında Kanun’un 5. Maddesine göre “Görevine fiilen başlamadan önce, o yer sulh hukuk mahkemesinde görevini doğru ve tarafsız olarak yürüteceğine, bu Kanun hükümlerine ve ilgili mevzuata aykırı hareket etmeyeceğine ve ettirmeyeceğine dair yemin eder.” Demek ki mühendislerimize teknik meslek bilgileri yanında mesleki etik ve ahlak da öğretiliyor ve mesleğine başlamadan son kez kendisine yemin ettirilerek mesleğini her ne sebeple olursa olsun bilimsel ve yasal ilkelere göre icra edeceklerini biliyorlar. Üniversite hocalarımız da eğitim ve diploma verip mezun edecekleri meslek insanlarının halkın hayati hizmetlerini yürüteceklerini düşünerek değerlendirme yapmaları gerekiyor.
Depremde bazı binalar yıkılıyor ama bazıları da yıkılmayıp ayakta sağlam duruyorsa bu binalar zemine uygun doğru bir proje, projede belirtilen nitelikli ve miktarda malzeme ile nitelikli meslek insanlarınca doğru bir işçilikle yapılmıştır. Bu kadar uzun teferruatlı açıklama sonrasında depremin afete dönüşüp insanların can ve mal kaybına sebep olmasının mesleki eğitimle ilgisini kurmuş oluyoruz.
Meslek liselerinde meslek eğitimi alan sahada mavi yakalı olarak isimlendirilen uygulamacı olacak meslek insanlarını yetiştirirken de mühendislik düzeyindeki aynı hassasiyet gösterilmelidir. Konu deprem olunca bir inşaat yapımında çalışan meslek insanlarının eğitimine göz atalım.
Önce inşaat teknolojisi alanında harita ve kadastro, mimari yapı teknik ressamlığı, statik yapı teknik ressamlığı, ahşap doğrama kaplama, pvc doğrama ve montaj, betonarme demir, kalıp ve çatıcılık, yapı yüzey kaplama, yapı dekorsayon, yapı yalıtım, duvarcılık, restorasyon, iç mekan teknik ressamlığı, yapı laboratuvarı, çelik yapı teknik ressamlığı dallarında eğitim verildiğini belirtelim. Elektrik-Elektronik Teknolojileri alanında ise Asansör Sistemleri, Elektrik Tesisatları ve Dağıtımı, Elektrikli Cihazlar Teknik Servisi, Elektronik ve Haberleşme, Endüstriyel Bakım Onarım, Savunma Elektronik Sistemleri dallarında eğitim verilmektedir. Tesisat Teknolojisi ve İklimlendirme Alanında da soğutma sistemleri teknikeri, klima teknikeri, merkezî iklimlendirme teknikeri, ısıtma ve sıhhi tesisatçı, ısıtma ve doğalgaz iç tesisatçısı, ısıtma ve gaz yakıcı cihazlar (servis) elemanı dallarında mesleki eğitim verilmektedir.
Bugün Japonya’da büyük ölçekli depremlerde bile vatandaşların içinde bulunduğu binanın dayanıklı olduğunu bildiği için terk etmediği hatta masasındaki bilgisayar monitörünü düşmesin diye tutup işine devam ettiğini izliyoruz.
Türkiye haritası üzerinde deprem faylarını gösteren tablo ilkokuldan itibaren her vatandaşın gözünde ve zihninde yer etmelidir. Emlakçılar, yüklenici/müteahhitler, imar müdürlükleri, mimar ve mühendislerin odalarında en görünür yerde asılması zorunlu olmalıdır ki kimse bu ülkenin her an bir deprem afetine maruz olduğunu unutmasın.
Sarsıntı başlangıcından normale geçişe kadar tüm sürecine şahit olduğum 17 Ağustos 1999 Gölcük Depreminde başta kendimde en çok ihtiyaç duyduğum şey ilkyardım, afetlere hazırlık ve afet sırası-sonrasında yapılması gerekenleri bilmemekti. Biz insanımızı 6 yaşında anasınıfına alıp 12 yıl zorunlu eğitim hizmeti verdiğimiz halde topraklarının ve nüfusunun çoğunluğunun deprem kuşağında yer alan ülkemizde bundan böyle ilkyardım, deprem öncesi-sırası-sonrasında neler yapmak gerektiğini ve gönüllü olanlarla da arama-kurtarma konusunda eğitmek her an organize olabilecek hale gelmeliyiz. Sembolik olarak yılda bir yaptığımız okul boşaltma provasıyla yetinmememiz gerekiyor. Eğer depremi hayat-memat meselesi olarak görüyorsak her yıl bu eğitimleri tekrarlamalıyız. Belki de karnede yer alacak başarılması zorunlu dersler arasına koymamız gerekiyor.
Vatandaşın dayanıklı konut yapma maliyeti yüksek olması sebebiyle zemine uygun yapıyı yapmakta zorlandığı durumlarda yapmaması, depreme dayanıklı olmayan bina yapıp göçük altında kalmasından daha doğrudur. Bu gibi durumlar için yerel yönetimler yeni bir konut mülkiyet sistemi geliştirilebilir. Bilimin emrettiği kalınlıkta demir, hazır beton ve işçilik yapılmadığında yapı denetim yetkilisi, başta bina sahibi ve işe karışan kişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmalıdır. Zira bu apaçık toplumun hayatını tehlikeye atmak demektir. Bir mühendis için yaptığı binanın depremde yıkılması can ve mal kaybı yaşanması mesleki açıdan yüz kızartıcı hukuki açıdan suç oluşturan bir durumdur. İnsan hayatına mal olacak davranışta bulunanların suçları da kesinlikle affa uğratılmamalı ki kimse bu gibi yollara başvurmasın.
Mülkiyeti şahıs olan da bina yapım maliyetlerini düşürmek, ticari bina yapanların ise daha çok kar etmek için malzemeden, işçilikten veya zamandan çalarak bilimin ortaya koyduğu kuralları ve yasaları çiğnemeden zemine uygun binalar inşa ettiğimizde geriye depremler öncesi eğitim almak ve bina içi eşyaları sabitlemek kalacaktır.
Zeminin taşıyamayacağı kadar yüksek kat çıkılması, temel genişliğinden fazla çıkmalar, zemin dükkan katlarının yüksek yapılırken cepheyi daraltmasın diye binayı taşıyıcı dik duran kolonların ince yapılması bir yöne bakması, sonradan kesilmesi tadilat yapılması, eksik/yanlış malzeme kullanılması kader değil apaçık bilimin gereklerini yapmayıp insanlık suçu işlemektir.
Zorunlu Deprem Sigortasını yapmak ve yönetmek amacıyla kurulan kamu kurumu olan Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK), 17 Ağustos Gölcük Depremi sonrası faaliyete başlamıştır. Ev ve işyerlerimize deprem sigortası yaptırmak sadece zarar gördüğünde maddi kayıpların karşılanması değil sistemin kendi içinde denetim ve disiplini geliştiriyor. Şu anda bu sigortayı yaptırmadığımızda bankalar konut kredisi vermiyor ve evlere elektrik, su, doğalgaz gibi hizmetler bağlanmıyor.
Her şeyden önce aile, toplum ve eğitim sistemi olarak sorumluluk sahibi, vicdanlı, duyarlı, ahlaklı, iyi insan yetiştirmeye çalışmalıyız. İnşaat yapmak için başvuran insanları bir günlük sonunda sınav ve sertifika olan sıkı bir eğitimden geçirebiliriz. Devam eden inşaatlara denetim yetkilileri kolluk kuvvetiyle gidererek çalışanların tıpkı trafik polisinin ehliyet kontrolü yaptığı gibi mesleğinde sertifikalı olup olmadığı kontrol edilebilir. Kısa deprem video ve soruları e-devlet gibi kamu hizmetlerine girişte izletip sonunda soruya doğru cevap verildiğinde açılabilir. Biraz abartılı gelmiş olabilir ama bu zamana kadar yitirdiğimiz canlar, çektiğimiz acılar ve ödediğimiz bedelleri ve toplumun hayatı söz konusu olduğunda bunlar az bile kalır zannediyorum. Gerçekten de mesleki ve teknik eğitim hepimiz için her konuda sihirli bir reçetedir. Bir başka yazımda tıpkı Covit-19 virüs pandesinde olduğu gibi meslek liselilerin depremzedeler için kahramanca yaptığı destek ve çalışmaları ele alacağım.