Direksiyonda Kim Oturuyor?
0

Artık adetten oldu yazılara genel bir selamlama girişi ile başlamak. Uzun uzadıya devam eden peşrev misali gibi algılanmasın ama okurun düşünsel hazırlık sürecine inanıyorum. Şimdilerde seyircide tel örgüde masal oldu ama eski zamanlarda saha ile seyirci birbirinden ayıran tel örgüler en az bir buçuk adam boyundaydı seyirci bu telleri aşar kendini sahanın ortasına atardı.

Zembereği boşalan saat misali bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturup sonunda yaka paça sahanın dışını atılırdı. Hazırlıksız yazı girişlerini de seyircinin sahaya atlayışına benzetiyorum. Bazen hazırlık süreci yazının fikrini boğup fikrin önüne geçse de sonradan yapılan kesip biçme işlemleri ile bunu da hizalamayı öğrendim.

Bugün sizlerle bizi yaşamsal alanda kurban psikolojine götüren süreçler hakkında konuşmak istiyorum. Esasen yaşamda iken yönetebileceğimiz, sınırlarını çizebileceğimiz, geliştirip güçlendirebilecek veya terk edebileceğimiz on temel yetkinlik.

1) Önceliklerimiz:

Eflatun’a iki soru sormuşlar:

Birincisi; “İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?

Eflatun tek tek sıralamış: “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler….Ama sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederken bu günü unuturlar. Dolayısıyla ne bu günü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”

Sıra gelmiş ikinci soruya; “Peki sen ne öneriyorsun?”

Bilge yine sıralamış: “Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın. Yapılması gereken tek şey sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.

2) Alışkanlıklarımız:

Thomas Cook bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu’nun ıssız bir yerinde milyonlarca kuşun havada çığlıklarla, daireler çizerek uçtuğunu görür. Kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle çığlıklar atan kuşlardan yorulanlar, okyanusun dev dalgaları arasında kendilerini atarak intihar etmektedir.

Bu olayı yıllar boyunca birçok balıkçı görür, birçok bilim adamı araştırır. Kuş bilimcileri yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bir noktada birleştiklerini keşfederler; ancak intihar etmelerinin nedenini bir türlü çözemezler. Yıllar süren araştırmalar sonucunda, bu trajik olayın yaşandığı yerde bir ada olduğunu, kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu adanın bir deprem sonucunda okyanusa gömüldüğünü bulurlar.

İnsanların yokluğunu bile fark etmedikleri ada, kuşlar için göç yollarının vazgeçilmez bir durağıdır ve kim bilir belki de binlerce yıldır alışkanlıkla bilmektedirler adanın yerini. Binlerce kilometrelik yolculuktan sonra çığlık çığlığa aradıkları adayı bulamayınca, yorgunluktan bitkin bedenlerini okyanusun sularına bırakmaktadırlar.

Şuan yaptığımız her şey aslında yıllardır süregelen alışkanlıklarımızdır. Kendimize güvenli adalar bulmuşuz, belki batacak o adalar da. Kendimize yeni yollar bulmalıyız.

3) Arkadaşlarımız:

Hayatta yeteri kadar nedeniniz varsa, her şeyin yapabileceğini belirten ünlü girişimci ve yazar Jim Rohn, mutlu olmak ile ilgili bugüne kadar yaratılmış teorilerin en iddialısını söylemiştir: “En çok vakit geçirdiğin 5 kişinin ortalaması bir hayata sahipsin”  

Ortalamalar kanunu (The Law of Averages) temelli bu iddiaya göre, davranış ve düşünce yapımızı şekillendiren en önemli etken (her ne kadar biz aksini iddia etsek de)  yakın çevrenizdeki insanların görüş ve fikirleridir. Bu fikirler bizde tabiri caizse ‘zihin virüsü’ denebilecek ve bilinçaltımıza bulaşan düşünce katmanları yaratmakta, bu doğrultuda temel inançlarımıza hakim olmaktadır. Dolayısıyla etrafımızdaki insanların söylediği ve yaptığı şeyler bir süre sonra bize normal gelmeye başlamakta, adeta bilinçaltımıza işlemektedir. Biz farklı davranmak, kendimizi değiştirmek istediğimizde de bu durum bizi zorlamaktadır çünkü uzmanların da belirttiği gibi bilinç üstünüzle bilinçaltınız çatışmaya girdiğinde büyük çoğunlukla bilinçaltı kazanır.

4) İş hayatı ve özel hayat dengemiz:

Avustralya’da yıllar boyunca evlerinde ölümü bekleyen hastalarla çalışan hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra deneyimlerinden yararlanarak yazdığı kitapta insanların hayatlarının son günlerinde en çok neye pişman olduğunu listeledi. Ware, “The Top Five Regrets of the Dying – A Life Transformed by the Dearly Departing” adlı kitabında ölüm yatağında insanların en çok pişmanlık duyduğu şeyin diğer insanlarla ilişkilerindeki ihmalkarlık olduğunu ileri sürdü. İnsanların ölümlü olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldiklerinde çok önemli değişimler geçirdiğini belirten Ware, ölmek üzere olan hastaların inkar, korku, öfke, pişmanlık ve sonunda kabullenme gibi aşamalardan geçtiğini söyledi.Hastalarına en çok ne için pişmanlık duyduğunu soran Ware, aldığı yanıtların temelde benzer olduğunu ve beş başlık altında toplandıklarını keşfetti:

  • “Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirme cesaretim olsaydı.” Ware’e göre insanlar, yaşamlarının sona erdiğinin farkına varıp geriye döndüklerinde düşledikleri şeylerin çok büyük bir kısmını gerçekleştirmediklerini görüyor ve pişman oluyor.
  • “Keşke bu kadar çok çalışmasaydım.” Ware’e göre erkek hastaların büyük bir kısmı, işleri nedeniyle ailelerine ve dostlarına yeterince vakit ayıramadıkları için pişman oluyor. Ware, erkek hastaların büyük bir kısmının eğer bir şansları daha olsa dönüp çocuklarının kaçırdıkları anlarını yaşamak istediklerini gözlemledi.
  • “Keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı.” Birçok insanın diğerleri ile ilişkilerini belirli bir düzeyde tutmak için duygularını bastırdığını söyleyen Ware, bastırılan duyguların insan sağlığı üzerinde son derece olumsuz etkileri olduğunu ileri sürdü.
  • “Keşke arkadaşlarımla ilişkimi sürdürseydim.” İnsanların kendi yaşamlarına çok fazla odaklanıp arkadaşlarıyla ilişkilerini yitirdiğini ancak ölüm yatağında fark ettiğini söyleyen Ware, ölmekte olan insanların en çok eski arkadaşlarını özlediğini söyledi.
  • “Keşke kendime daha çok mutlu olmak için izin verseydim.” Çoğu insanın mutluluğun aslında bir seçim olduğunu ölüm anı gelene dek fark etmediğini söyleyen Ware, insanların rahat yaşamak uğruna eski alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı kaldığını belirtti. Alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen insanların değişme korkusu yaşadığını ve daha fazla mutlu olma şansını kendi kendilerine yok ettiğini belirten Ware, ölüm yatağındaki hastalarının “Keşke daha çok gülseydim, keşke aptalca şeyler yapmaktan bu kadar korkmasaydım” diyerek pişmanlıklarını dile getirdiğini sözlerine ekledi.

5) Spor yaparak elde edeceğiniz sağlığınız:

Meksika’da çölde yetişen bir kaktüstür. Bu kaktüs tekilanın hammaddesi olduğu gibi yapraklarında da sisal denen ipeksi bir iplik var ve ipekten daha pahalı bir kumaşın yapımında kullanılır. Bir gün bir iş adamı bu kaktüslere yatırım yapmaya karar verir. Büyük bir fabrika kurar, büyükçe ve verimli bir tarlada kaktüsleri yetiştirmeye başlar. Kaktüsleri orada daha büyük ve daha bol yapraklı yetiştirmek için her türlü fedakarlığı yapar. Kaktüsleri bol vitaminler ve zenginleştirilmiş gübrelerle besler. Çabaları sonuç verir. Daha iri ve yaprakları daha büyük bitkiler elde eder. Sıra yaprakların içindeki iplikleri toplamaya gelir. İlginç bir olayla karşılaşırlar. Hemen hemen tüm kaktüslerde bu iplikler kaybolmuştur. Yapraklar daha iri olmuş ama içlerindeki iplikler kaybolmuş. Bitki biyoloğu çöle gider, bu tür kaktüslerden birinin yanında çadır kurar ve bir iki ay kaktüsü gözlemler, inceler ve sonuçta bir rapor yazar. Raporda şu ifade yer alır: “… bu ipliklerin ortaya çıkma sebebi çölün çetin ve zor koşullarıdır. Siz bu kaktüsü rahat bir ortama yerleştirmekle bu yeteneğinden etmişsiniz.”

6) İletişiminiz ve kalitesi:

Ünlü matematikçi Gelfand, bir gün sınıfta matematiğin iletişim üzerine ne gibi bir etkisi olacağını soran bir öğrencisine şu örneği vermiştir;

  • İnsanlar matematiği anlamadıklarını düşünürler, ancak bu tamamen onlara  nasıl açıkladığınızla ilgilidir. Bir ayyaşa 2/3 mü yoksa 3/5 i mi büyüktür diye sorarsanız size cevap veremez. Ancak ona 3 kişi için 2 şişe votka mı yoksa 5 kişi için 3 kişi votka mı diye sorarsanız size doğru cevabı verecektir. Tabi ki 3 kişi için 2 şişe votka!

7) Bireysel sınırlarınızı yeniden belirleyebilirsiniz:

“Sınırlar koymak, kendime duyduğum şefkati göstermenin bir yoludur. Kişisel sınırlarımın olması beni kaba, bencil ve duyarsız yapmaz çünkü ben kendi yolumu tercih ediyorum. Kendimi önemsiyorum.” – Christine Morgan

8) Düşüncelerinizi değiştirebilirsiniz:

Martıyı bir çoğumuz okumuştur. Orada geçen diyalog çok önemlidir. ”Yaşamanın gerçek anlamını arayan, bulmaya çalışan bir martıdan daha sorumluluk sahibi biri olabilir mi? Bin yıldır yaptığımız tek şey balık peşinde koşmak. Artık yaşamak için bir nedenimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi. Bana bir şans verin öğrendiklerimi size göstereyim”

9) Davranışlarınızı yeniden kurgulayabilirsiniz:

Söylediğiniz her söz, zihninizde yarattığınız her düşünce geleceğinizi yaratır. Kendiniz ve hayatınız hakkındaki tüm inançlarınız sizin gerçeğiniz olur. Çünkü bilinçaltı inanmayı seçtiklerinizi kabul eder ve inançlarınıza uygun olayları karşınıza çıkarır. Aslında ne ekerseniz onu biçersiniz.

Gandhi’nin de dediği gibi;

Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür…

Düşüncelerinize dikkat edin, duygulara dönüşür…

Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür…

Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür…

Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür…

Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür…

Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür…

10) Mutluluğunuz:

Mutluluk uzak bir tepenin üzerindeki güzel rayihalarla bezeli gül bahçeleri içinde inşa edilmiş bir sırça köşk değildir. Mutluluk hayat yolunun atomu olan ve ismine “an” dediğimiz en küçük zaman dilimlerinin, yani gerçekte var olmayan o sırça köşke giden yolun ta kendisidir.

Bir söz vardır: “Öldükten sonra unutulmak istemiyorsan, ya okunmaya değecek bir şeyler yaz, ya da yazmaya değecek bir şeyler yap…”

“İyi geçirilmiş bir günün, mutlu bir uyku getirmesi gibi, iyi yaşanmış bir hayat da mutlu bir veda getirir.”

Facebook Yorumları

Süreç geliştirme, iş ve sistem analizi uzmanı olan Mitat ÖZDER, 30 Ağustos 1971 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Sırasıyla Kadırga İlköğretim Okulu, Mahmut Paşa Orta Okulu ve Vefa Lisesinde İlkokul,ortaokul ve lise öğrenimlerini tamamladı. Üniversite tercihini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünü olarak yapan yazarımız halen Erzurum Üniversitesinde Sosyoloji eğitimi görmektedir. Okyanus Akademi ve Elmi Akademi kurucusu tüm Türkiye genelinde yapılan anaokulu ve ilkokul öğrencilerin katıldığı "Sende Bir Oyuncak Tasarlarmısın" adlı yarışmanın fikir mimarı ve düzenleyicisi olan Mitat Özder, lise yıllarında başladığı amatör yazarlığa devam etmekte aynı zamanda profesyonel öğrenci koçu, kariyer gelişim uzamanı olarak kişisel bloğunda yazılar yayınlamaktadır.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.