Dünya Finlandiya Eğitim Devriminden Neler Öğrenebilir? -1
0

“Herkes aynı düşünüyorsa, kimse çok fazla düşünmüyordur.” 

Pasi Sahlberg 

Finlandiya eğitim devrimi

Finlandiya eğitim sistemi son yıllarda uluslararası öğrenci değerlendirme sınavlarında elde ettiği istikrarlı üstün başarı nedeniyle dünya çapında eğitim çevrelerince merak edilen ve araştırılan bir olgu halini almıştır. Fin Eğitim sisteminin başarısına dair artan sorulara cevap verebilmek amacıyla Finli eğitim politikacısı ve akademisyen Pasi Sahlberg, Finlandiya eğitim sisteminin 30 yıl gibi nispeten kısa bir sürede gerçekleşen inovasyonel dönüşümünün temel hatlarını ve bileşenlerini; “Finlandiya Eğitim Devrimi” adlı kitabında tarihsel bir perspektifle ve analitik bir biçemle sunmaktadır.

Sahlberg, Finlandiya’nın eğitimdeki başarılarını ve bu başarıların gelişim evrelerini yüzeysel bir şekilde betimlemek yerine, ülkenin 1970’lere kadar uluslararası sıralamalarda vasat durumda olan bir eğitim sisteminin şu anda OECD ülkeleri arasında zirve pozisyona yükselmesinin altında yatan mihenk taşlarını; geçmiş, günümüz ve gelecek görgüsüyle ele almakta, Finlandiya eğitim sisteminin güncel durumunu 21. yüzyılın “reformatik” ve hareket odaklı bilgi toplumunun küresel ölçekte geçirdiği evrimler ve bunların eğitim sistemlerine olan yansımalarına paralel olarak değerlendirmektedir. “Fin Usulü”ne dair sıkça sorulan soruları cevaplandırmak adına hem Finlandiya’nın başarılarının kanıta dayalı bir portresini çizmekte hem de bu eğitim sisteminin evrimini eksi ve artı tüm yönleriyle inceleyerek “Finlandiya yolu”nun küresel bazda eğitim sistemlerindeki çözülmeler için bir kurtuluş yolu olup olamayacağını mevcut durum ve gelecek arasında köprü kurarak karşılaştırmalı ve eleştirel bir düzlemde tartışmaktadır.

Bu yönüyle Sahlberg; Finlandiya’nın eğitimde ulaştığı imrenilen başarının sebep ve ilkelerini söz konusu ülkenin ayrıntılı bir sosyokültürel ve tarihi bağlam analizi çerçevesinde bir uzman eğitim politikacısı merceğinden sunarak diğer ülkelerdeki siyasi karar alıcılar, akademisyenler ve öğretmenlere mevcut eğitim politikalarını revize etme, yapılandırma ve geliştirme noktasında taslak bir yol haritası çizmektedir. Nitekim yazar, başlıkta sunduğu üzere, dünyanın Finlandiya eğitim sisteminden öğreneceği dersler olduğuna inanmaktadır ve eğitim sistemleri geliştirme karar mekanizmalarında söz sahibi eğitim politikacıları, uzmanlar, akademisyenler, eğitim kurumu yöneticileri ve öğretmenlere seslenmektedir.

Beş bölümden oluşan kitap, Finlandiya’nın savaş sonrası hayatta kalma hikayesinden başlar, öngörülebilir gelecekteki statükosunu korumasına dair kaygılar ve önerilerle son bulur. Bu mantıksal örgü kapsamında yazar yalnızca Fin pedagojisine dair geniş bir pencere sunmakla kalmaz, bu pedagojinin temelini oluşturan mevcut yapı, kurum ve sistemlerin dengeli işleyişi ile oluşan Fin mucizesini enine boyuna tartışır. Kitabın her bir bölümü “Finlandiya Rüyası”nın hayati bir bileşenini teşkil eder: kapsamlı okul sistemi ile başlayan yeni düzen, Fin eğitim sisteminin ilkeleri, öğretmenlik mesleği, küresel düzende Finlandiya ve Fin eğitim sisteminin geleceği. İçerik olarak oldukça doyurucu olan kitap bu yönünü, yazarın sistemin içinden gelen bir öğretmen, öğretmen eğiticisi ve akademisyen olmasına ve köklü uluslararası kariyerine borçludur.

Kitabın ilk bölümü, II. Dünya Savaşı sonrası Fin toplumunda yaşanan sert gerçekler ve sistemlerdeki çözülmeler sonucu ortaya çıkan eğitim reformu fikri ile ekonomik kalkınma arasındaki paralelliğin altını çizerek başlar. Nitekim Sahlberg’e göre; “eğitim, savaş sonrası dönemde sosyal ve ekonomik dönüşümün temel aracıydı” (sf.16) ve tüm politikacıları, yetkilileri, siyasi karar alıcıları ve paydaşları ortak bir amaçta birleştirdi. Sahlberg bu bölümde, 1945 sonrası Fin eğitim sisteminin konsantre bir tanıtımını yaparken 1970’lerde somut olarak hayata geçirilen yeni eğitim vizyonunun uygulanma sürecini ve bu süreçte rol oynayan kilit komitelerden bahseder. Bu kapsamda yazar; gerekli desteği bulursa her öğrencinin öğrenebileceği felsefesi ile eğitimde fırsat eşitliği ilkesine dayanılarak oluşturulan kapsamlı okul “peruskoulu” ya özel bir vurgu yaparken geleneksel eğitim modelinin dönüşümünü sağlayan çok boyutlu reformları güncel ve geçmiş veriler ve çeşitli grafikler ile karşılaştırmalı bir şekilde ele alır. Ne var ki, yazarın bu bölümde göz ardı ettiği ve okurda soru işareti bırakan bir husus göze çarpmaktadır: Bu yeni eğitim planının uygulanması sürecinde ortaya çıkan yoğun muhalefet engeliyle nasıl başa çıkılmıştır? Bu soruya tatminkâr cevaplar verilmemesi kitabın görüşümce zayıf kaldığı bir noktadır.

Yazar, ikinci bölümde Fin eğitim sistemini başarılı kılan ögelere ilişkin bölüm başlığında belirtilen “Az çoktur- Less is More” yaklaşımı çerçevesinde bir arka plan sunmaktadır. Bölüm boyunca mütevazı Finlandiya toplumunun uluslararası karşılaştırmalarda öne çıkmasını kültürel ve toplumsal değerlerle bağdaştırırken, Fin eğitim sisteminin eğilimlerini diğer OECD ülkelerinin verileriyle karşılaştırarak görüşlerini kuvvetlendiriyor. Sahlberg’in bu bölümdeki az çoktur yaklaşımıyla sunduğu ana önerme şudur: Finlandiya; ironiktir, hiçbir zaman en iyisi olmak amacını gütmemiştir. Nitekim Finlandiya’nın eğitim politikalarının birçok yönü ithal ve özgün fikirlerin hibrit bir toplamıdır. Bununla beraber uluslararası endekslere bakıldığında Finlandiya’da eğitime ayrılan maliyet, eğitim-öğretim süresi, öğretmenlerin çalışma saati gibi ölçümlerde makul değerler göze çarpmaktadır.

Bu noktada Sahlberg okuru üç paradoks çerçevesinde bir “nicelik vs. nitelik” tartışmasının içine çeker: “Daha az öğret, daha çok öğren”, “Daha az sınav daha çok öğrenme”, “büyüyen çeşitlilikle artan eşitlik”. Sahberg’in sunduğu verilere göre Finlandiya, bu üç paradoksu ile küresel piyasa tabanlı eğitim politikalarının aksine öğrenci öğrenimi gibi birçok alanda nitelik yönünden daha ileri seviyededir. Kendine özgü eğitim- öğretim anlayışıyla Finlandiya; kendine yoğun standartlaştırılmış sınavlar, sınav odaklı hesap verebilirlik, daha fazla ders, ev ödevi ve rekabetin hüküm sürdüğü küresel eğitim reformlarına nitelik noktasında meydan okumaktadır. Sahlberg üçüncü paradoksa dair sunduğu verilerle son dönemde Finlandiya’nın başarısı hakkında üretilen önemli bir efsaneyi de çürütmektedir: Finlandiya’nın eğitimde başarılı olmasının nedeni etnik açıdan homojen bir toplum olmasıdır.

Sahlberg’in kitapta aktardığı veriler incelendiğinde bu durumun tam tersi söz konusudur; Finlandiya’da göçmen öğrenci oranı ve kültürel çeşitlilikle beraber öğrenci performansı ve eğitimde eşitlik de artmaktadır. Bu sürdürebilir eşitliğin temelinde Finlandiya’da çocuk yoksulluğunun düşük olması, her öğrenci için tasarlanmış özel eğitim modeli ve öğrencilere verilen erken çocukluk bakımı ile kariyer danışmanlığı hizmetlerinin etkisi büyüktür.

Facebook Yorumları

İngilizce Öğretmeni

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.