Türk eğitim sisteminin eksiklerini bulup araştırıp sorgulayıp tartışarak eğitmeniyle, öğrencisiyle, ebeveyniyle birlikte çalışıp kapatmaya çalışmak hepimizin boynunun borcu. Bu nedenle yapılan ve farkındalık yaratmak adına yaratılan platformlardan biri olduğunu düşündüğüm Eğitim Her Yerde eğitim bloğunda daha fazla okuyucuya ulaşıp eğitsel bir kalkındırma sağlamaya ben de varım. Okuyuculardan tek isteğim: lütfen bu platformu etkili kullanmamızı sağlayacak yorumlarınızı eksik etmeyiniz.
ÜtopÇa‘yı nasıl geliştirebilirim, okuyucu kitlesini nasıl arttırabilirim, nasıl daha paylaşımcı ve iş birlikçi bir öğrenme ortamı yaratabilirim derken uzaklarda dolanıp gözümün önündekini ıskalamışım meğer: kardeşim. Arkadaşlarıyla otururken, abla imajından çıkıp eğitimci kimliğime bürünüp bir sohbete girişeyim dedim ve söyleyecek ne kadar çok şeyi olduğuna şaşırdım. Onlara dedim ki yazın! İçinizi dökün! Lise çağındaki Türk öğrencilerimizin
ÜtopÇa temsilcileri olarak onlara pek verilmeyen birşey verdim, söz hakkı. Tek bir kelimesini değiştirmeden sizlerle olduğu gibi paylaşıyorum. Buyrun:
Anıl Gümüş, 17, İstanbul Erkek Lisesi 11. sınıf öğrencisi
“Herkese merhaba! Ben Anıl. İstanbul Erkek Lisesi 11. Sınıf öğrencisiyim. Öncelikle belirtmek isterim ki okuduğum okulun Alman Hükümeti ile olan bağlantısı sebebiyle şu anda Türk eğitim sistemini tam olarak deneyimleyen bir öğrenci değilim. Ama bu demek değil ki eğitim sistemimiz hakkında söyleyeceklerim yok. Okulum dahi, konumu ve Millî Eğitim Bakanlığı ile olan bağlantısıyla birlikte Türk eğitim sisteminden nasibini alıyor. Ayrıca yine bu topraklarda aldığım ilkokul ve ortaokul eğitimim sebebiyle de yaşıtım diğer gençler gibi benim de eğitim sistemimizle ilgili söyleyeceklerim elbette var. Türk eğitim sistemi ile ilgili fikirlerimi öne sürerken iki farklı eğitim sistemine de hâkim olmam benim bu iki sistem arasında karşılaştırma yapmamı sağlayacak.
Hemen hemen her konuda olduğu gibi bir eğitim sisteminde de en önemli etmen şahsımca gayet net: istikrar. Herhangi bir sistemin sürekliliği o sistemin oturmasını ve halkın o sisteme alışmasını sağlar. Demek istediğim şeyi Alman sınav sistemiyle örneklendirmem sanırım bu noktada gayet yerinde olacaktır. Şöyle ki günümüz Alman gençleri, Albert Einstein (1879-1955) ile aynı sınav sistemi ile üniversitelere yerleşmektedir. Bahsettiğimiz gençler şimdinin ve geleceğin en büyük mühendisleri ve Albert Einstein ise geçmiş yüzyılda yaşamış en büyük fizikçidir. Bu incelemeyi kendimizde yaptığımızda ise ülkemizdeki sistemin istikrardan oldukça uzak olduğunu görmek pek de zor değil. Sürekli güncellemeye yönelik olmayarak değişen müfredatlar, her sene yenisi getirilen sınavlar bunların biricik göstergesi. Aramızda küçük kardeşiyle veya ablası abisiyle bile aynı sınav sistemiyle bulunduğu konuma gelmiş olanların sayısı çok çok azdır. En nihayetinde hiçbir öğrenci yeni bir sistem denemek uğruna geleceğinin riske atılmasını hak etmiyor. Ayrıca sistemdeki değişiklikler öğrencilerin adaptasyonunu da zorlaştırıyor. Kısaca özetlemek gerekirse eğitim sistemimizdeki deneme-yanılma usulünün terk edilmesi ve sistemde istikrarın sağlanması gerektiğini düşünüyorum.
Eğitim ile oynamak gençlerin geleceğiyle oynamaktır ve bu da açıkça ülkenin geleceği için bir tehdittir.
Ülkemiz de durum böyle olduğu müddetçe hak ettiğini elde edemeyen bazı genç beyinleri ne yazık ki kaybedecektir. Sorunun çözümü,
ağacı budamakla geçmez; şayet sorun ağacın dalında değil, kökündedir.”
Seven Dökümcüoğlu, 17, Kabataş Erkek Lisesi 11. sınıf öğrencisi
“Merhaba sevgili
ÜtopÇa okurları , bugün sizlere Çağıl Abla’mın da isteği üzerine, aslında çok konuşmak istediğim bir konudan bahsedeceğim ve bu konu Türkiye’nin eğitim sistemi. Bana sorarsanız insanlar bir şeylerin bilincine liseye geçtikleri zaman varıyorlar ve ben de dahil Türk eğitim sisteminin gerçekliklerini liseye geçince fark ettim. Aslına bakarsanız ilköğretim ve ortaokuldayken bana eğitim sistemi hiç de yanlış veya düzeltilmesi gereken bir konu olarak gelmiyordu yani halimden memnudum. Belki de bunun sebebi ilköğretim ve ortaokulu özel okulda okumuş olmam da olabilir. Fakat liseye geçtiğim zaman gözüme belli bazı yanlışlar çarptı. Olaya objektif bir açıdan bakmam gerekirse bence en büyük sorun İstanbul’da okuyan bir çocukla Diyarbakır’da okuyan bir çocuğun eğitim eşitsizliğidir. Belki de bu sebepten
yüzlerce hatta binlerce çocuk içlerindeki cevheri çıkaramamaktadır.
Olayın beni etkileyecek kısımlarına gelirsek önümüzdeki en büyük engel eğitimin tutarsızlığıdır.
Sizce her yıl değişen bir sınav sistemi gerçekten bizim bilgimizi ölçmek için midir, yoksa bizi deney faresi olarak kullanmak için mi?
-ki bu sistemi değiştiren insanlar alanında profesyonel insanlar(!) olacaklar- . Size şu an burada eğitim sisteminin gerçekten yanlış olduğunu kanıtlamak için yüzlerce sebep çıkartabilirim: Türkiye’de fırsat eşitsizliği, eğitimde maddi alt yapının olmaması, eğitimi sadece ezber zanneden bir kesimin olması, öğrencileri ilgileri dışındaki konulara çekmeye çabalanması , eğitimin içine dinin sokulması derslere, haftalık ders sayılarının tutarsızlığı, tarih müfredatının milli tarihimizden çok, yüzyıllar öncesinden bahsetmesi ve belki de en önemlisi müfredattan bilimi ve Atamızı çıkardıkça bizim onları unutabileceğimizin sanılması, ne yazık ki güzel ülkemin eğitim sistemini bozan tutumlardır.”
Ceyda Kutluluk, 17, İstanbul Erkek Lisesi 11. sınıf öğrencisi
“Şu an okuduğum okul bize Alman hocalarla Alman müfredatını öğrettiği için bunca yıldır gördüğüm Türk sistemi ile Alman sistemini karşılaştırmalıyım diye düşünüyorum. Öncelikle iki eğitim sisteminin en büyük farkı; birinin çok fazla konu içerip ezberciliğe dayalı olması, ötekinin ise gözle görülür derecede daha az konu içermesi ama araştırmaya, üstünde gerçekten kafa yormaya ve öğrenilen bilgileri farklı şekillerde kullanmaya dayalı olması. Hangisi daha etkili bir eğitim yöntemi diye sorarsanız ikisi için de ‘’en uygunudur, hiçbir öğrenilen bir daha unutulmuyor’’ diyemem. Ancak
Alman sistemi ile öğrenilen bilgiler, özellikle sınavlarda günlük yaşamdan bilgilerle harmanlanıp üstüne düşünülmeye sevk edildiği için daha kalıcı
diye düşünüyorum. Her yıl milyonlarca insan üniversite sınavına iyi bir bölümden mezun olup meslek sahibi olmak adına giriyor. Bu sınav için çalışılan konular, belki de bir Alman’ın dudağını uçuklatacak derecede çok fazla. O kadar konunun hepsini öğrenip emek veren bunca insan yarışıyor birbiriyle. Ancak insanın bir zamanlar çalışıp sular seller gibi ezberlediği o konular, günlük yaşama uyarlanmadığı, belki de ‘’altı boş’’ bir şekilde ezberletildiği için unutuluyor göz açıp kapayıncaya kadar. Türk eğitim sisteminin daha iyi yerlere gelebilmesi adına benim dileğim,
ezberci mantıktan kaçınılması ve eğitimcilerin bir konuyu ‘’neden’’ öğrettiğini, öğrencilerin ise o konuyu ‘’neden’’ öğrendiğini unutmayarak bu bilgileri yaşamın her alanında faydalı hale getirmesidir.”
Ece Taşkın, 17, Kabataş Erkek Lisesi 11. sınıf öğrencisi
“Anaokulunda, ilkokulda sınırsız hayalleri vardır çocukların. Uçurtmaya tutunup uçmak, gezegenleri görmek isterler, parktaki kumu sonuna kadar kazıp dünyanın ortasına ulaşmak, oynadıkları arabaların gerçeklerini yapmak isterler. Meslek hayalleri vardır çocukların. Köpekleri kurtaran veteriner, hızlı bir futbolcu, esnek bir balerin olmak isterler. Çeşit çeşit düşüncelerin ortak noktaları vardır. Üretken, faydalı ve en önemlisi mutludurlar.
Eğitim sistemi bu hayallere ulaşmalarına yardımcı olmak için vardır.
Gezegenleri görmek isteyeni astronot, araba yapmak isteyeni tasarımcı, mühendis yapabilmek için. Fakat 5. Sınıftan itibaren sınavlara hazırlanma kaosu hayalleri unutturup bir rekabetin içine sürüklüyor öğrencileri. Okullar, veliler, dershaneler üniversite ve lise sınavları için en yüksek puana odaklıyor öğrenciyi. Düşük puan alan öğrenci ne istediği sorulmadan tekrar sınava hazırlanıyor, yüksek puan yapan hangi mesleği yapacağını bilmiyor. Sistem yalnızca mutsuz öğrenci, işini sevmeyen yeni çalışanlar yetiştiriyor.
O kocaman hayaller bir süre sonra sadece bir iş, bir maaş ve sakin bir hayat isteğine yerini bırakıyor.
Sınavlar, hırslar yüzünden tüm motivasyon kayboluyor.
Bir eğitim sistemi düşünün öğrenciler hayallerini kaybetmemiş, üretkenlikleri ve yaratıcılıkları önemseniyor. Test kitapları değil akıl oyunları çözülüyor, astronomi kitapları okunuyor, kodlama öğreniliyor, öğrenciler yeteneklerini geliştirebiliyor ve sevdikleri işi yapabiliyorlar. Mutlu, üretken, yaratıcı, bastırılmayan öğrenciler olduğu bir eğitim sistemi.”
Itır Ataç, 16, Kabataş Erkek Lisesi 11. sınıf öğrencisi
“Merhaba, ben Itır.
Ütopça’nın kurucusu olan Çağıl Ataç’ın kardeşiyim. Yazıya başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki Türk eğitim sisteminin nasıl düzeleceği hakkında bir tavsiye veremem ya da neyin eksik olduğunu söyleyemem. Ben sadece Türkiye’de bir öğrenci olarak yaşadığım sıkıntıları paylaşmak istiyorum.
İlkokulu ve ortaokulu özel okulda okuduktan sonra Türkiye’nin en iyi okullarından biri sayılan bir devlet lisesine girdim. En büyük sorun işte burda başladı. Daha önce hiçbir zaman hissetmediğim “gelecek kaygısı”nı henüz hazırlık sınıfındayken hissetmeye başladım. Ortaokulda rehber öğretmenimin verdiği programı uyguluyordum. Bütün soruları ezberlemiştim. Artık bilmediğim, çözemediğim soru kalmamıştı. Liseye geçtim. Ne biz anlayıncaya kadar defalarca anlatan öğretmenler, ne yol gösteren rehber öğretmenler… Onuncu sınıfı bitirdim on birinci sınıfa geçiyorum. Bu zamana kadar elde ettiğim başarıları hep kendi çabamla kazandım. Ve ortaokuldaki başarılarımın aslında bana ait olmadığını anladım.
Peki hangi sistem doğru? Bana sorarsanız hiçbiri.
Çünkü ben ortaokulda hayata hazır değildim ve bu, hala acısını çektiğim bir sorun ortaya çıkardı.
Nasıl kendi kendime çalışırım bilmiyordum.
Lisede ise bana yol gösteren kimse olmadığı için kayboldum. Ve şimdi üniversite sınavıma iki yıl kaldı.Evet, iki koskocaman yıl. Ama gelecek beni şimdiden korkutuyor.
Benim istediğim meslek ne? Benim yatkın olduğum meslek ne? Bu mesleği Türkiye’de icra edebilir miyim? Yeterince para kazanabilir miyim? Peki mutlu olabilir miyim?
Eminim ki benim gibi çoğu yaşıtımın aklından bu gibi binlerce soru geçiyordur. İmkanı olanlar eğitimi çok daha iyi ülkelere gidiyor. Bu da bir seçenek. Ve açıkçası daha mantıklı bir seçenek. Belki gönlümüz el vermiyor Türkiye’yi bırakıp gitmeye ama geleceğimizi tehlikeye atmak da istemiyoruz.
Umarım bir gün ölçülüp tartılmadan sürekli değiştirilen eğitim sistemlerinin yerini çağdaş, Atatürkçü, yenilikçi eğitim sistemleri alır.
Berk Ege Toplu, 17, Robert Koleji
“Türkiye’de eğitim sistemi denildiğinde hem öğrencilerin hem velilerin hem de öğretmenlerin aklında canlanan en önemli konu öğrencilerin notlarıdır ve
bu notlar biz öğrencilerin hayatını olması gerekenden daha çok etkiler.
Öğrencilerin basit bilgileri ezberleyip ezberlemediğini ölçen sınav teknikleri nedeniyle öğrenciler günlerini dışarı çıkıp spor yapıp sosyalleşmek yerine basit formülleri ezberlemeye çalışarak geçirir. Bu sınav sisteminin öğrencilerin hayatına etki etme konusunda etkisiz olma sebebi ise bir sınav için ezber yaparken diğer derslerin önemli bilgilerini kafamızdan atmamızdır. Dersten derse ezber değişiklikleri nedeniyle bir ders yılı sonunda öğrencilerin kafasında ilk sınavlarla ilgili tek bir bilgi kalmazken son sınavın en önemli sorusundaki bilgi on günlüğüne akıllarda yer sahibi olur. Oysa ki öğrenciler bunun gibi ezbere dayalı sınav sisteminin aksine
hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını derslerdeki bilgilerle birleştirmeye teşvik edilse öğrencilerin bilgi ve başarı seviyeleri ezber sisteminin aksine istek ve eğlence ile artar.
İsteğe ve eğlenceye bağlı bilgi ve başarı oranıyla okullar şu anki sisteme nazaran çok daha bilinçli ve mutlu bireyler mezun ederler.”
Eğitimciler ve ebeveynler olarak sürekli okuyoruz, tartışıyoruz, paylaşıyoruz ama onları ve onların fikirlerini, bu süreçte yaşadıklarını ve hissettiklerini göz ardı ediyoruz. Biz onların hayatları hakkında binlerce fikre sahipken, onların gelecek kaygıları ve Türk eğitim sisteminin, dolayısıyla ebeveyn ve eğitimcilerin onların üzerlerinde yarattığı baskı onlar ve onlar gibi nice aydın beyinlerin Türkiye’den gitme isteklerini körüklüyor, eğitim hasatlarımızın ithalatını gittikçe artıyor, toprağımızın verimi gittikçe düşüyor. Umarım ki
ÜtopÇa‘nın lise çağındaki Türk öğrenci temsilcilerimin sesleri bu ülkenin ve bu ülkeyi var edenlerin sevenlerine ulaşır ve yetki sahiplerini yapılan hataları düzeltmek ve eksiklikleri gidermek açısından kalkındırır. Mutlu çocuklarla umutlu yarınlar dileğimizle…
Okuyan Sayısı 450
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili