Ülkelerin gücü başta ekonomik alanda sahip olduğu yer altı/üstü her türlü maden, hammadde ve kaynağı işleyebilmesi, yerli-milli sanayisinin katma değeri yüksek ürünleri üretmesi ve dünyaya satabilmesi, ihracatının ithalatından fazla olması, tüketiminden fazla üretebilmesi ve başta enerji olmak üzere her konuda dışa bağımlılığının az olmasıyla ölçülebilir.
Askeri alandaki sahip olduğu güç ise gerektiğinde ülkesini savunabilmesi için gerekli (diğer ülkelere göre) ileri teknolojik silahlara ve onları kullanabilecek orduya sahip olmasıdır. Daha da önemlisi ise tüm sektörlerde ve her alanda ihtiyaç duyulan nitelikli insan kaynağını yetiştirecek bir eğitim sistemine sahip olmasıdır.
Bu açıdan bakıldığında otomobilin motorunu harekete geçiren marş motoru, hareket sonrası ihtiyaç duyulan enerjiyi üreten şarj dinamosu ve sabit güç kaynağı olarak aküsünden oluşan sisteme benzeterek eğitime de ülkelerin güç üretecidir denilebilir. Eğitim sisteminin başarıyla çalışması halinde toplum, hayal ve hedeflerine ulaşabilir.
Ülkeler eğitim sistemlerini kendi halkının ihtiyaçlarını karşılamak için kurgularlar. Ancak uzun zamandır uluslararası kurum ve kuruluşlar gelişmiş olan ülkelerin eğitim modellerini az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere tavsiye etmekteler. Öte yandan bazı ülkeler de özellikle üniversite öğrencilerini daha gelişmiş modern ülkelere yükseköğretim tahsil etmeye göndermeyi politika olarak benimsemekte ve desteklemektedirler. Hatta bu konuda üniversiteleri de uluslararası yabancı öğrenci çekmeleri konusunda teşvik ederler. Bu aynı zamanda ülkelerin uluslararası ticaret ve siyaset alanında ihtiyaç duyulan nitelikli işgücünü karşılamak için avantaj sayılabilir.
Ülkeler arası karşılaştırmalarda eğitim önemli bir başlık olarak ele alınarak genç üretken nüfusun niteliğini yorumlamada eğitim sisteminin yapısı, çekiciliği ve fırsatları uluslararası öğrenci katılımı da bir ölçüt olarak takip edilir. Üniversitelerinin sayısı, kalitesi, yaygınlığı, kapasitesi, tanınırlığı ve denkliği, akademik öğretim kadrosu, yurt-burs imkânları, yayınları bu değerlendirmede önemli rol oynar. Bu ölçeklere göre de yurtdışı öğrenci değişim programları tercihinde dikkate alınırlar. Öğrenci ve akademik kadronun hareketliliği kültürel, ekonomik ve siyasi sonuçları da olumlu yönde etkiler.
Ulusal eğitim sistemi; insan sermayesinin kalitesini, üretkenliğini ve verimini artırarak ekonomik büyüme ve sıçramayı hızlandıracağı düşünülür. Tüm dünyada eğitim (temel/ilköğretim/ortaöğretim) devletlerin vatandaşlarına ücretsiz sunması gereken asgari temel hak ve ödevler arasında yer alır. Nüfusun okur-yazar ve okullaşma, eğitim yılı süresi, derslik-şube ve öğretmen başına düşen öğrenci oranlarıyla özetle eğitim seviyesi ve kalitesiyle insani gelişmişlik endeksi, refahı, modernleşme ve gelir seviyesinin artıracağı da beklenir.
Beşeri sermaye olarak isimlendirilen nitelikli ve eğitimli insan gücünün eğitim düzeyi artışıyla çalıştığı kurum ve firmaların da büyümesine istihdam, verimlilik ve kazancın da artacağına inanılır. İnsan sermayesinin ekonomi dışında kişiye, ailesine ve topluma gelecek adına da sürdürülebilir insanca yaşama olumlu katkı yapacağı düşünülür. Kişisel tatmin, mutluluk, aile huzuru, suç oranlarında azalma, demokratik katılım, sivil topluma-gönüllülüğe katkı, kültürel hoşgörü düzeyinde iyileşmelerde bulunacağı varsayılır.
Ülkelerin eğitim adına tüm ölçeklerde performansları; Dünya Bankası, OECD, AB, UNESCO, UNDP, UNICEF, ILO gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar takip etmekte hatta politika önerilerinde bulunmakta ve çeşitli projelerin dağıtımında dikkate almaktadır. Bununla kalmayıp PISA ve TIMMS gibi uluslararası ölçüm yapan sınavları düzenlemektedir. Bu organizasyon ve örgütlerin ülkeler hakkındaki raporları ve ölçümlemeleri devletler üzerinde resmi olmasa da politika oluşturmada dikkate alınmak suretiyle etkili olmaktadır.
Özellikle savaş ve çatışma gibi acil insani durum ve dönemlerinde göçmen, sığınmacı ve mültecilerin insani yardım-insan hakları ve uyum eğitimi konularında uluslar arası kurumu ve kuruluşların bu etkileri daha da artmaktadır. Son yıllarda gündemden düşmeyen komşu ülke Suriye’den gelen insanların-çocukların eğitimi sadece bizim değil göçün devam etmesi muhtemel AB ülkelerinin de gündemindedir.
Eğitimin kalitesi, beşeri sermayenin performansını etkilediği için gelişmekte olan ülkelerin bu konuda iyileştirme yapmadan uzun dönemde hedeflenen ekonomik seviyelere erişmeleri zordur. Eğitimdeki eksiklikler ve yetersizlikler; toplumda fakirlik, salgın hastalıklar, adaletsizlik, suç-sosyal adaletsiz, ayırımcılığın, işsizliğin genel olarak da güvenlik sorunlarının artmasına yol açabilir.
Özel okullarda zaten var olan işletme modeliyle eğitim yönetiminin okul bazlı bütçe gibi uygulamalarla devlet okullarına da kayması; hesap verilebilir-denetlenebilir-kaliteli yapıya imkân sağlarken bir yandan ticarileşmeyi de getirmektedir. Ülkemizdeki öğrenci sayısının 19 milyon 904 bin 679 olduğu düşünüldüğünde öğretmen, çalışanlar, bina, kitap, kırtasiye, kıyafet, yemek, servis, ek kurs/ders, eğitim donatımları eğitimin aynı zamanda büyük bir sektör olduğu görülmektedir.
Ülkemiz son yirmi yılda okullaşmaya fiziki ortamlara ve teknolojiye oldukça önem vermiş ve özel öğretimi de teşvik ederek iyileşme-hedeflere ulaşma oranlarını artırmıştır. Türk Toplumunun eğitimin öneminin farkına vardıkça ve refah düzeyi yükseldikçe eğitimden beklentileri de artmıştır. Her ailenin istisnasız sürekli gündeminde olan eğitim konusu eleştirilerin de odağında olmaya devam etmiştir. İktidarların ve bakanların değişimi, halkın tatminsizliği, uluslararası dış raporlarda yer alan eleştiriler, ekonomik değişim ve rekabetin artması, toplumsal değişimler ile piyasa şartlarında bilgi-beceri ihtiyaçlarının artması eğitim reformların yapılmasına yol açmaktadır.
Ülkemiz için var olan LGS ve YKS olarak isimlendirdiğimiz iki temel sınav başta olmak üzere öğretmen seçimi, yönetici atamaları, müfredat, yöntem ve felsefik yaklaşım başlıklarında yapılan değişimlere rağmen yenilik beklentileri devam etmektedir. Eğitim sistemi tüm detaylarıyla bir ulusun tamamını, kalkınmasını, kültürel-ahlaki ve siyasi açıdan dil-din-vatanseverlik gibi milli unsurları da ilgilendirir. Eğitim konusunda hükümetler ve politika üretenler kendi görüşlerinin yanında toplumunun hâkim baskın çoğunluğunu oluşturan grupların taleplerini de dikkate alarak politika geliştirirler.
Kültürümüzde bilginin-ilmin insanlığın yitik/ortak malı olduğu kabul edildiğinden üniversiteler de uluslararası eğitim kurumları olarak kabul edilir. Yükseköğretim bu yönüyle uluslararası boyutuyla ortak dil kullanılmasını zorunlu kılar. Uluslararası eğitimi dahil olup dünyadan kopmak istemeyen ülkeler temel eğitimden başlayarak yabancı dil öğretmeyi müfredatlarına dâhil etmişlerdir.
Bir kısım düşünürler eğitim yoluyla uluslararası barışa katkı sağlanabileceğini de ileri sürmüşlerdir. Devamında öğrenci-akademisyen hareketliliği ve yurtdışı eğitim gittikçe yaygınlaşmaktadır. Global markaların tüm ülkelerde faaliyete geçmiş olması insan kaynağı olan ihtiyacı bu etkiyi artırmaktadır. Ortaöğretim düzeyinde devlet okullarında bile IB ve IC programları özel okullarla birlikte yaygınlaşmaktadır.
Ülkelerin dışişleri, ticaret, sanayi, sağlık, savunma, eğitim bakanlıkları başta olmak üzere tüm devlet kademelerinde başka ülkelerin dilini-kültürünü iyi bilen nitelikli uzmanların istihdamı yurtdışında üniversite okumaya olan talebi avantajlı hale getirmektedir.
Ekonomileri güçlü ülkeler aynı zamanda eğitimleriyle de dikkat çekmekte olup eğitim sistemlerine yabancı ülke öğrencilerinin gelmesini saygınlık sebebi saymaktadır. Sıcak-soğuk savaş sonrası artık mücadelenin ekonomik alana kayması, uluslararası eğitimin rolünü daha da önemli hale getirmiştir.
Son yıllarda ülkemizin her vilayetinde üniversite açılması kimilerince çeşitli sakıncaları belirtilerek eleştirilmektedir. Yakın zamana kadar üniversite okumak isteyen başarılı öğrencilerin büyükşehirlere gitmesi beraberinde başta kendilerine, ailesine ve altyapı olarak sisteme bazı ek külfetler yüklemiştir. Bazı aileler sırf çocuğunu iyi bir üniversitede okutabilmek için bile büyükşehirlere göç etmektedirler. Öte yandan göç, iş hayatına geçişi, kültürel farklılıklara sahip etnik halkın tanışıp kaynaşmasına, ticari hareketliliğe, sermaye artışına, ekonomik refahın, gazete-kitap satışını/okumasını artırmıştır.
Ülkemizde her yıl üniversite sınavlarına giren 3 milyon 500 binden fazla öğrenciye karşılık toplam kontenjanın 923.411 öğrenci olmasını da dikkate alarak üniversite sayısının ve kontenjanlarının artırılmasını yurtdışı öğrencilerine hitap edilmesiyle birlikte düşünüldüğünde stratejik bir hamle olduğu görülmektedir. Bu haliyle bile neredeyse üniversite sınavına başvuranlardan anca üçte birini yerleştirebilen sistemle açıkta kalanlar bulunmaktadır. Bir yandan sayısal arzın artırılması yanında dünya üniversite öğrenci pastasından daha çok pay almak için kaliteyi artırmak ve dünya sıralamasında daha fazla üniversiteyle yer almak gerekmektedir.
Yükseköğretimde uluslararası hareket, rekabet ve derecelendirme sırası oluşmasına ve devletlerin kendi ülke üniversitelerinin sıralamaya girmesini için destek ve teşvikle tanıtımlara ağırlık vermektedir. Üniversiteler de bünyelerinde uluslararası öğrenci yönetim birimleri kurmuşlar ve yurtdışında kampüsler açmaya başlamışlardır. Özel üniversiteler devlete yük olmadan bu alana yatırım yaparak erişim ve yaygınlaşmaya destek olmaktadır.
Dünyada öğrenci hareketliliği daha çok güneyden kuzeye ve doğudan batıya doğru olmaktadır. Ülkemize daha çok komşu ve akraba Türk Toplulukları ülkelerinden ve Afrika kıtasından Müslüman öğrencilerin geldiği görülmektedir. Yurt içinde veya dışında üniversiteyi bitirmiş gençlerin beklentilerini karşılayan başka ülkelere gitmesi beyin göçü olarak kabul edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerden beyin göçü % 7,4 iken gelir düzeyi yüksek ülkelerde % 3,5 düzeyindedir. Ülkelerin gelir ve vergi eşitsizliği/adaletsizliği, yaşam koşulları, mezun işsizliği daha iyi yaşam koşulları gençleri arayışa itmektedir.
Eğitim ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki uluslararası yardım politikalarının şartlarından biri olsa da yaşanılan yardım örneklerine bakıldığında eğitim programları istenilen ve sürdürülebilir sonuçların elde edilmesini sağlayamamıştır. Bunun aksine çoğu ülkede fakirlik artmış ve gelir eşitsizliği ortaya çıkmıştır.(*) Bu durum da açıkça göstermektedir ki ülkesinde başarılı bile olsa bir ülkenin eğitim sistemini kopya/taklit ederek başarılı olmak vakit-nakit-emek kaybına sebep olmaktadır.
Genç Türk Mühendislerinin BAYKAR çatısı altında SİHA Bayraktar TB1-TB2 ve TİHA AKINCI ile TUSAŞ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.) çatısı altında yine yüzlerce genç beyin helikopter GÖKBEY, milli muharip uçak KAAN, İHA ANKA ve uzay sistemlerini yerli-milli insan gücüyle geliştirmekteler. Emeği geçenleri tebrik ediyor başarılarının daim olmasını diliyorum.
(*) Bu yazının hazırlanmasında Dr. Osman Gültekin tarafından yazılan “Eğitim ve Güç Serisi–1 Ulusal eğitim ve Güç İnşası ve Eğitim ve Güç Serisi–2 Uluslararası Eğitim ve Öğrenci Hareketliliği” kitaplarından faydalanılmıştır.