Aynı sorunları yaşayan insanlar bir araya gelip dernek ve vakıf gibi sivil toplum örgütleri kuruyorlar. Birlikten kuvvet doğar prensibiyle sinerji oluşturarak ortak sorunlarını çözmek için çaba sarf ediyorlar. Bazı sorunlar da vardır ki üstesinden gelmek için bir ülkenin/devletin çabası yetmediği için dünyanın el ele vermesi gerekebilir. Aslında dünyanın birçok yerinde yaşanan ortak sorunlar var. Bu sorunların çözümlenmesi dünyanın barış içinde yaşaması demektir.
UNDP Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, bu sorunları onyedi başlıkta şu şekilde sıralamış; yoksulluğa son, açlığa son, sağlıklı bireyler, nitelikli eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliği, temiz su hijyen halk sağlığı, erişilebilir ve temiz enerji, insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, sanayi inovasyon ve altyapı, eşitsizliklerin azaltılması, sürdürülebilir şehir ve yaşam, sorumlu tüketim ve üretim, iklim eylemi, sudaki yaşam, karasal yaşam, barış ve adalet, hedefler için ortaklıklar.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun Haziran 1948’de hazırladığı ve birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 10 Aralık 1948’de, BM Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan oturumunda kabul edilen 30 maddelik bildiridir. Bildirinin imzalanmasında, II. Dünya Savaşı’ndan sonra devletlerin, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleşmesi de etkili olmuştur. Eleanor Roosevelt bu bildiriyi “Bütün insanlık için bir “Magna Carta (Büyük Ferman)” olarak tanımlamıştır. Bildirinin imzalandığı 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanır.
Bu bildiride; “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır. Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez. Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir.” Başlayıp devam eden haklar dünyaca kabul görmüştür.
Yaşamak, sağlık, güvenlik ve eğitim dünyaca kabul gören temel haklardan sayılmaktadır. Bunlar tatbikî yetmiyor bunları sağlayabilmek için çeşitli kurallara uyulması gerekmektedir. Yoksulluğun ve açlığın ortadan kaldırılarak sağlıklı yaşamın zemini hijyenik yaşama ortamı ve temiz su sağlanması elbetteki mümkündür. Birilerinin zengin olmak için birilerini sömürmesi ve ezmesi gerekmiyor. Çalışana çalıştığının karşılığını ve emeğinin hakkı verildiğinde belki biraz daha az kazanılabilir ama o insanların da asgari ihtiyaçlarını karşılamasına imkan tanınmış olur. Toplumda erkek olduğunu zannederek kadına hükmetmek, ona kötü muamelede bulunmak hele de öldürmek kimin hakkı olabilir. Bu yetkiyi ve cesareti nereden bulurlar.
Üretim yapmak için gerekli enerji kaynaklarını kullanırken doğaya saygılı olarak sorumlu davranmak zorundayız. Çünkü gidebilecek başka bir dünyamız daha yok. Çok kısa insan ömründe, zorunlu ihtiyaçlar kadar sorumlu davranarak tüketimde bulunmak, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak zorundayız. İnsanlar yaşamak için iş bulmak ve çalışmak zorundadır. Bu işler insan sağlığı ve güvenliğini tehdit etmeden yapılabilmelidir.
Modern dünya ve teknolojik ihtiyaçlar diyerek sınırsız çılgınca üretmek, tüketmek ve yaşamak gerekmiyor. İhtiyaçlarımızı karşılamak her ülkenin daha refah içinde yaşamak için ekonomilerini büyütmek gibi hedefleri bulunmaktadır. Sanayileşelim öncesinde altyapısını da iyi hazırlayalım. İnovasyon yaparken insanı merkeze alalım. Yakıtlarla havayı kirletmeyelim ve iklim değişikliğine sebep olmayalım. Bu dünyada insanlardan başka canlılar da yaşamaktadır. Havada, karada ve suda yaşayan diğer canlılara da yaşam hakkı tanımalıyız. Zaten bunların birçoğu bize gıda ve fayda sağlamıyor mu? Kendi ellerimizle kendi sonumuzu hazırlamak çok da insani ve akıllıca olmasa gerek.
Çok basit belki küçük ama tüm insanlığın bu kuralları uyguladığında ortaya çıkacak durumu hepimizin birey olarak yapabileceği o kadar çok şey olduğunu biraz düşündüğümüzde hemen anlarız. Çöpleri sokaklara atarsak, şehir yaşamının ve birarada olmanın gerektirdiği kurallara uymazsak şehirde nasıl mutlu ve sağlıklı yaşayabiliriz.
Barış ve adalet olmadan ülkede huzur olmaz. Ülkemizin çevresinde en yakın sınır komşularımızda yaşananlar, yıllardır insanların çektiklerini görürken hala ülkemizde huzuru bozmaya ne isim altında olursa olsun müsaade edilmemelidir.
Hedefimiz bir! Hepimiz insanız ve insanca yaşamayı hak ediyoruz. Bunu sağlamak devletin görevi ise devlete bu konuda yardımcı olmalıyız. Bu ortak hedef için birlik olmalı ve el ele vermeliyiz. Onyedi başlıkta sıralanan temel konularda sadece gelişmiş, batılı ve modern ya da dini ve insani duyguları yüksek toplumların meselesi değil tüm insanlığın hassas olması gerekir.
Her işin başı sağlık demiş atalarımız. Ne güzel de söylemişler. Ancak bu sağlığı koruyabilmek için yukarıda açıklamaya çalıştığımız hususların sağlanmış olması gerekiyor. Bunu sağlayabilmek için ise toplumu eğitmeli ve bilinçlendirmeliyiz. Bunun için eğitim, bunun için hayatboyu öğrenme şart. Her işin başı eğitim desek yanlış mı olur…