1. Anasayfa
  2. Okul Öncesi Eğitim

Aile Okulu

0-6 yaş ailede eğitim

Aile Okulu
0

Yazımın başlığını “Eğitimde Ailenin Rolü” diye atmıştım ama gördüm ki; aile, okulun ta kendisi.

Ülkemizde eğitim denildiğinde mutlaka herkesin söyleyeceği çok sözü vardır. Her birey, her aile eğitimin doğrudan bir parçası, etkileyeni ya da etkilenenidir. Çocuğu okula başlayacak aile için; iyi bir öğretmen, iyi bir okul seçme telaşı ve kaygısı başlar.

Oysa bir çocuk asıl gelişimini, kişiliğini, kimliğini, karakterini, huyunu, suyunu, genetik kotlarını, bilinç altı birikimini; hayatı boyunca kullanacağı kılavuz kitabını 0 — 6 yaş arasında kazanır ve de tamamlar.

Çocuk bu süreçte nerede?

Siz çocuğunuza iyi bir okul, iyi bir öğretmen aramadan tam altı yıl önce; sizin çocuğunuz, sizin okulunuzda eğitime başladı ve siz farkında olmadan “AİLE OKULUNDAN” mezun oldu bile. Gözünüz aydın, hayırlı olsun…

Ama aile benim çocuğum okula başlayacak telaşı ve heyecanı içinde. Arayışa yeni başlamış.

Genel ve geçer kanı; okul çağı gelen çocuğuna iyi bir okul, iyi bir öğretmen bulursan mesele tamamdır.

Bu sava tabi ki katılıyorum ama çocuğunuzun iyi bir okul, iyi bir öğretmene denk gelmiş olması kesinlikle eğitimin yeter şartı değil, ön şartıdır.

Eğer çocuğunuz iyi bir okul, iyi bir öğretmene denk geldiyse; önündeki hayat merdiveninin ilk değil, ikinci basamağına sağlam basmış demektir. Çünkü hayat merdiveninin ilk basamağına farkında olmadan mezun ettiğiniz sizin okulunuzda basmıştı.

Bütün bunlar çocuğunuzun hayat merdivenini bir koşuda çıkıp, birinci olacağı anlamına da gelmez.

Tekrar başa dönmek istiyorum. Farkında bile olmadan altı yıl eğitim verip mezun ettiğiniz; Şu bizim okulumuza, “AİLE OKULU” na…

İlk sesini duyuşunuz, ilk kucağınıza alışınız; ilk besleyişiniz, ilk kulağına ninnileri fısıldayışınız; büyük bir heyecan ve mutlulukla ilk altını temizleyişiniz…

Hele o aklınızdan çıkmayan ilk kelimesi, ilk adım atışı..

Yere her düştüğünde koşup kaldırışınız, acıyan yerini öpe öpe iyileştirmeniz…

Keşke her yere düştüğünde, koşmasaydınız da kendisi kalkmayı başarsaydı.

Her düştüğünde sağa sola bakıp ününün yettiği kadar bağırıp, elinden tutacak bir kurtarıcı aramasaydı.

Kanepeye tırmanmaya çalıştığında kucaklayıp kanepeye oturtmanız…

Ne olurdu?

Bıraksaydınız da çaba harcasaydı. O kanepeye belki o gün değil ama mutlaka bir çıkmayı başarmasını sabırla bekleseydiniz. Kanepeye çıkma başarısını alkışlasaydınız.

Çocuk kaşığa sarıldığında, sen küçüksün dökersin, ben yedireyim, deyişleriniz…

Ne olurdu?

Bıraksaydınız da döke, saça kendi yemeğini kendisi yemeyi öğrenseydi. Sürekli birilerinin eline bakmasaydı.

Sen yapamazsın bırak, ben yapayımla başlayıp, arkası gelmeyen hizmetler…

Ne olurdu?

Oyuncaklarını kendisi toplaması gerektiğini öğrenseydi.

Sizin istediğiniz gibi olmasa da pijamasını katlamasını, yatağını düzeltmesini kendisi becerseydi.

Allah ne verdiyse; yediği önünde, yemediği arkasındalar…

Bir dediği iki olmayan,

Gak deyince su, vak deyince ekmek yetiştirmeler…

Ne olurdu?

Her istediğine ulaşamayacağını, her canı çektiğini yiyemeyeceğini, her gördüğünü alamayacağını; bazı isteklere ulaşmanın bir bedeli olduğunu fark etseydi.

Her ağladığında sussun diye televizyon karşısına oturtup film izletmeler, eline tablet, telefon vermeler…

Ne olurdu?

Bıraksanız da ağlasaydı. Kendi kendine avunmasını, kendi oyununu kendisi kurması gerektiğini fark etseydi.

Ben yemedim çocuğum yesin,

Ben giymedim çocuğum giysin,

Ben gezmedim çocuğum gezsin, diyerek bütün imkanların seferber edilişi…

Ne olurdu?

Çalışmadan, yorulmadan, sabır göstermeden; her istediğinin her zaman olmayacağını, her aklına geleni yapamayacağını fark etseydi.

Çocuğunu tanımadan, hiç bir eğilimini, yeteneğini, sevip sevmediklerini keşfetmeden:

Kendi başaramadıklarınızı, içinizde kalan ukteleri, çocuğunuzun sırtına yükleyişiniz.

Benim oğlum/kızım; doktor, hakim, savcı, avukat, mühendis… olacak beklentileri.

Ne olurdu?

Çocuğunuza baston olacağınıza, yol olsaydınız.

Hayatta başarıyı sadece akranlarından daha başarılı olması gerektiği şeklinde değil de; sevdiği, başardığı işleri yapmasında araması gerektiği bilincini verseydiniz. Haksız yere, birilerinin ayağına basarak, birilerinin omuzuna çıkarak yükselmenin erdem değil, aşağılıkların en aşağılığı olduğunu ruhuna işleseydiniz.

Ve sonra!

Bu nasıl çocuk?

Her şeyini dağıtıyor, ben topluyorum.

Yatağından kalkıyor, her şeyi benden bekliyor.

Üstünü ben giydiriyorum.

Kahvaltısını ben yaptırıyorum.

Çantasını ben hazırlıyorum.

Ödevlerini bensiz yapmıyor.

Elinden gelse yerine okula beni gönderecek.

Hiç bir sorumluluğundan haberi yok, diye başlayıp arkası gelmeyen şikayetler de bulunmayacaktınız.

Seni başarılı olduğun kadar başarısız olduğunda da seviyorum, diyecektiniz.

Sevgili anne/baba,

Eğer bu satırları okurken keşkeleriniz fazlaysa; geçmiş hataları telafi etmek için iki katı, üç katı çaba sarf edeceksiniz demektir.

Yok, her okuduğunuz satırda kendi çabanızı görüyorsanız, farkında olmadan kafanızı indirip kaldırarak onaylıyorsanız doğru yoldasınız demektir.

Yok biz o treni kaçırdık diyorsanız; sahip çıkmaya çalıştığınız o çocuk, artık sizin çocuğunuz değil. Yine siz fark etmeden sizden çıktı ve çıkıştı.

Bir tren geldi, bindi gidiyor.

Allah kavuştursun…

                   31.05.2023

                  Mustafa TAHSİN

Facebook Yorumları

Mustafa Tahsin Kahramanmaraş /Afşin/Büget Köyü İlkokulundan 1979 yılında, Kahramanmaraş Cumhuriyet Ortaokulundan 1985 yılında,Kahramanmaraş Lisesinden 1988 yılında, Atatürk üniversitesi Erzincan Eğitim Yüksek Okulundan 1992 yılında mezun oldum. 1993 yılında öğretmenlik mesleğime başladım. Hala çalışıyorum. Evliyim, iki çocuk babasıyım.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.