Çocuklarını eğitmek, terbiye etmek ve doğru davranışlara yönlendirmek isteyen anne babaların işi eskiye nazaran daha da zorlaşmaktadır. Zira gerçekten internet çağında onları yakalayıp! iki çift laf etmek güçleşmektedir. Bu gidişle dışarıda, sokakta ve parkta oyun oynayan çocukların evde internette zaman geçiren çocuklardan daha güvende olduklarını düşünecek gibiyiz!
Bugün çocuklarının olumsuz davranışlarına olumsuz tepkiler gösteren anne babalar ciddi bir arayış içerisindedir. Çocukların olumsuz davranışlarına, olumsuz değil olumlu geri bildirimlerde bulunarak yapıcı bir dil kullanmak çok önemlidir. Çünkü dil ve üslup çok zaman içeriğin önüne geçmekte ve iletişimde etkin bir rol oynamaktadır. Fakat bunu yanlış anlayıp olumsuz davranışların görmezden gelindiği bir çok anne baba tutumu görüyoruz. Çocuk gelişimine dair aşırı bir enformasyona maruz kalan anne babaların kafası karışmakta ve çocuklarının ihtiyaçlarına uygun bir tutum geliştirmekte zorlanmaktadırlar. Çünkü bazı çocuklar konuşarak doğru davranışlara yönlendirilirken bazıları biraz otoriteye ihtiyaç duyabilirler. Buradaki önemli nokta, anne babalar çocuklarının neye ihtiyaç duyduğunu fark etmesidir.
Çocuk terbiyesinde de çocuğun oyuna mı, ilgiye mi ihtiyacı var bunun anlaşılması gerekir. Ayrıca çocukların terbiyesinde, modern yaklaşımlara kapı araladıkça geleneksel kültür kodlarımızın ne kadar güçlü olduğunu ve önemli bir destek olduğunu anlamaya başladık. Örneğin; eskiden komşu ya da akraba büyüklerini gören çocuklar kendine bir çeki düzen verirken bireyselleşmenin moda haline getirildiği günümüzde ise kimseye saygı duymadıkları için (çünkü kendi duyguları çok önemlidir, diğerleri önemli değildir!) olumsuz davranışlarına aynen devam etmektedirler.
Bunu destekleyen bir başka örnek ise “Allah’tan kork, kuldan utan” düsturundan da uzaklaşmaya başladığımızdır. Son yıllarda tukaka ettiğimiz “el alem der?” olgusundan uzaklaşıldığı için oto kontrol sistemi zayıflayan sadece çocuklar ve gençler değil hepimizde bir kopuş ve dağılma yaşıyoruz. “El alem” olgusuna teslim olmayalım derken önemli bir sosyal destekten yoksun kalındığını anlamaya başladık. Çünkü “el alem” dediğimiz zor zamanımızda yanımızda olacak komşu ve akraba demektir. Bu kopuş ve dağılma insanlarda sosyal yalnızlık duygusuna neden olabileceğini anladığımızda bir geriye gidiş olur mu bilmiyorum. Bunun yanında çocuk ve gençlerin yaşadığı sorunları gördükçe kendi kültürel ebeveynlik anlayışımızın zannettiğimiz kadar da ilkel bir anlayış olmadığımızı anlıyoruz. Bizim kültürel ebeveynlik anlayışımızda çocukların merkezde olduğu bir aile hayatı değil, aile kurumunun merkezde olduğu bir sosyal yapı vardı. Yani, çocuklar çocukluğunu bilir, yetişkinler yetişkinliğini bilirdi. Bu da çocukların sınırlarını anlaması ve fark etmesi için önemli bir unsurdu.
Bunları söylerken “çocukların ötelendiği, duygularının önemsenmediği bir yaşantıyı” onaylıyoruz demiyoruz. Elbette çocukların duyguları, ihtiyaçları önemsenmeli fakat aile yaşamının merkezine alınıp onların isteklerine göre hayatı düzenlemek, gelişimlerinin üzerinde kendi başlarına kararlar almalarının onlarda egoist bir kişiliğin gelişmesine neden olduğunu söylüyoruz. Çünkü ailede merkeze alınan çocuklarda, davranış sorunları oluşuyor ve isteklerinin hemen gerçekleşmediği durumlarda tahammül ve sabır seviyelerinin düştüğünü görüyoruz.
Aile içinde merkeze alınmış ve kendisinin dahi yapabileceği ihtiyaçları için ailelerinin seferber olduğu çocuklar bu ilgiyi her yerde ve her zaman göreceğine dair bir beklenti içine giriyor. Çünkü çocukluğundan itibaren öyle görmüştür ve öyle olması gerektiğine dair bir inanç oluşmuştur. Oysa su içecekse kendisi katabilmeli, elbiselerini giyebilmeli, kıyafet satın alırken yaşına göre renk ve model seçebilmeli, evin sorumluluklarına yaşına göre destek olması sağlanmalıdır. Bunu derken tabii ki 9 yaşındaki çocuğa ağır sorumluluklar verip bulaşık yıkatmamalıdır.
Çocuk terbiyesinde, geleneksel değerlerimizi yaşatmaya çalışırken bilimsel ve güncel gelişmelere de uzak kalmamak gerekir. En doğrusu çocukların ne ihmal edildiği ne de aile yaşamının merkezine alınıp şımartıldığı ebeveyn tutumu geliştirmemek gerekir.