Köpek gibi büyütülmüş çocuk kitabı, bir çocuk psikiyatrisinin not defterinden alınan sıra dışı öykülerle harmanlanmış dikkat çekici bir kitaptır. Kitabın bir başlığında da köpek gibi büyütülmüş çocuğun hikâyesine değinilmiştir. Bu yazımda sizlere beni de oldukça etkileyen bu hikayeyi paylaşmak istedim. Bakalım gerçekten sadece büyümek yetiyor mu?
O karmaşada kimse beni fark etmedi, hemşire istasyonuna gidip görmem istenen çocuğu bulabilmek için panoya baktım. Sonra sesini duydum. Tiz ve tuhaf bir cıyaklama hemen arkama dönmeme ve altında gevşek bir bebek beziyle bir kafeste oturan cılız çocuğu görmeme neden oldu. Justin’in karyolasının demir parmaklıkları ve üstüne iliştirilmiş sunta bir paneli vardı. Sonradan son derece ironik bulacağım şekilde, bir köpek kafesini andırıyordu. Kendi dışkısına bulanmıştı, suratının her yeri yiyecekle kaplıydı ve bezi idrarı ile ağırlaşıp taşmıştı. Ağır zatüre teşhisi koyulduğu için oradaydı ama tüm prosedürlere itiraz ediyordu ve kan alırken birilerinin onu zapt etmesi gerekiyordu. Serumlarını koparıyor, personele bağırıyor ve yiyeceklerini onlara fırlatıyordu.
Kitaptan alıntı olan bu kısımda psikiyatrisin gözlemleri yer almaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi Justın adlı çocuğun gelişimsel dönemlerinde ciddi kayıplar bulunmaktadır. Her yaşın önemli olduğu çocuk gelişimde bir dönemin dahi kaybolması ciddi etkilere neden olurken justın adlı danışanın alıntıdan da anlaşılacağa üzere birçok dönemi kayıp olmaktadır. Yine kitaptaki bilgilere göre Justın’ın yetiştirildiği ortamı incelediğimizde altta yatan hikâye şu şekildedir. Annesi 15 yaşındayken 2 aylık justın’ı kendi annesine bırakarak terk etmiştir. Anneanne her açıdan torununa iyi bakan bir kadın olsa da ölümcül bir rahatsızlık sonucu hayatını kaybetmiştir. Daha sonrasında anneannenin erkek arkadaşı olan Arthur Justın’a bakıcılık yapmıştır. Kendisi de bir yas sürecinde olan Arthur çocuğa bakmaya çalışsa da bunun için tecrübe sahibi değildir. Bir köpek yetiştiricisi olarak hayatını kazanmakta ve ne yazık ki bu bilgiyi bebeğin bakımında da uygulamaktadır.Arthur, Justın’ı bir köpek kafesinde tutuyordu. Karnını doyurup altını değiştiriyordu ama onunla nadiren konuşuyor, oyun oynuyor ya da ebeveynlerin çocuklarına bakmak için yaptığı diğer normal şeyleri pek ender olarak yapıyordu. Justın o kafeste tam beş sene yaşamış ve köpeklerin içinde büyümüştür.
Bir çocuğun hayatının nasıl devam edeceğini ve nasıl bir kişilik yapısında olacağını ön görebilmek zor olsa da tahminlerde bulunmak imkânsız değildir. Çocuğun merakı, keşfetmesi, sevilmesi, çocukla konuşulması, duygularını yaşamasına izin verilmesi gibi birçok durum çocuğun hayatının süregelen kısmında oldukça önemlidir. Buradaki birincil faktörde ona ilk bakımı veren kişilerden oluşmaktadır. Bu yüzdendir ki çocuk büyütmek aslında sanıldığı kadar kolay bir eylem değildir. Manevi yönü geniş bir yelpazede yer alan insan için bebeklik ve çocuklukta da bu maneviyat önemli bir ön hazırlıktır. Justın’ın raporları incelendiğinde ona “statik ensefalopati” teşhisi konulmuştur yani, düzelme ihtimali bulunmayan ve nedeni belli olmayan ciddi bir beyin hasarı tespit edilmiştir. Çevreyle etkileşimi olmayan, iletişim kurulmayan, temas eksikliği olan çocukların beyinleri yaşıtlarına göre oldukça geride kalmakta ve gelişmemektedir bu da kişide beyin hasarına yol açmaktadır. Psikiyatrist ,Justın’a nasıl yaklaşacağını bilemese de ona sadece kendini tanıtmayı ve sevgisini gösterebilmeyi çabalamıştır. Günler geçtikçe Justın doktora ve çalışan personellere alışmış ve sevginin soyut halini somut bir şekilde anlamaya başlamıştır. Kaba ve ince motor eğitimleriyle birlikte Justın eskisine göre oldukça iyi bir konuma gelerek konuşmaya başlamış ve tepkilerde bulunabilir duruma gelmiştir. Klinikten ayrılan çocuk daha sonra bir koruyucu aileye verilmiştir ve burada da gelişimi devam ederek eğitimine ilk adımı atmıştır.
İnsan olarak diğer canlılarda ayrılan en büyük özelliğimizden biri de ilişki temelli hayatımızı devam ettirebilmemizdir. Bebeklikle başlayan ve devam eden bu süreçte her kişiyle olan temasımız, iletişimimiz, kavgamız, sevincimiz hem gelişimimiz açısından hem de bilişsel açıdan oldukça önem arz etmektedir. Şu an ki psikolojik sorunlara da baktığımızda büyük bir kısmının ilişki temelli olduğunu görmekteyiz. En başta ailede başlayan bu süreç sonrasında okulla önemli ölçüde devam etmektedir. Çocuğun okulda yaşıtları ile arkadaşlık kurması, kendi problemini kendi çözümleyebilmesi ve ilişkilerini oluşturması özerklik oluşumunun da temelini oluşturmaktadır. Bu noktada aile kadar öğretmene düşen önemli bir görevde iletişim problemi yaşayan öğrencilerin veya ihmal eksikliği olan çocukların gözden kaçırılmamasıdır. Unutulmamalıdır ki her çocuk ardında bir yaşam saklamaktadır.
Nisa KARAMAN