“Öğretmenim, cevabını direkt söyler misiniz?”
“Bunun kısa bir yolu yok mu?”
“Google’dan bakabilir miyiz?”
Bu soruları yalnızca sınıfta değil, danışmanlık görüşmelerinde, veli sohbetlerinde ya da öğretmen arkadaşlarla yaptığımız gündelik konuşmalarda da sıkça duyuyorum. Artık çocuklar, bir sorunun cevabına ulaşmaktan çok, o cevaba en kısa sürede nasıl varabileceklerini merak ediyor. Sorunun özünü anlamadan, çözümü kopyalamak daha cazip geliyor. İlk bakışta pratik gibi görünen bu yaklaşım, aslında öğrenme süreçlerine büyük zarar veriyor. Çünkü düşünmeden alınan cevap, ne akılda kalıyor ne de anlamlı bir bilgiye dönüşebiliyor.
Daha vahimi, bu yaklaşım bir alışkanlığa, zamanla da bir zihinsel kalıba dönüşüyor. Bugün birçok öğrenci, düşünmeyi zahmetli bir iş olarak görmeye başladı. Düşünmeye ayrılan zaman ise, sabırsızlıkla geçen birkaç saniyeyle sınırlı kalıyor. Çünkü bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Akıllı telefonlar, yapay zekâ araçları, YouTube videoları ve elbette Google, bir sorunun cevabını saniyeler içinde karşımıza çıkarıyor. Ama ya soru sorma biçimimiz? Ya düşünmeyi öğrenmek?
Konfor Alanının Sessiz Zehri ; Hazırcılık
Hazırcılık, modern çağın görünmez hastalığına dönüştü. Bilgiye ulaşmanın kolaylığı, çocukları araştırma, analiz etme, sorgulama gibi bilişsel çabalardan uzaklaştırıyor. Konforlu, hızlı ama sığ bir öğrenme modeline doğru kayıyoruz. Bu da eğitimde üç temel kas grubunun zayıflamasına neden oluyor:
1. Zihinsel Kaslar Güçsüzleşiyor
Düşünmek, tıpkı bir kas gibi çalıştırıldıkça gelişir. Ancak hazır bilgiyle beslenen bir zihin, zamanla bu beceriyi yitirmeye başlıyor. Öğrenciler analiz etmek yerine ezberliyor, yorumlamak yerine tekrarlıyor. Sınıfta “Neden böyle düşündün?” diye sorduğumda aldığım yanıt genelde şu oluyor: “Çünkü böyle yazıyordu.” Halbuki önemli olan, cevabın doğruluğu kadar, o cevaba hangi akıl yürütmeyle ulaşıldığı.
2. Sabır ve Direnç Eksikliği
Bugünün öğrencileri, anında sonuca ulaşmayı tercih ediyor. Zor bir soruyla karşılaştıklarında çoğu zaman ilk refleksleri, çabalamak yerine pes etmek oluyor. Bu da eğitimde “emek” kavramının giderek arka plana itilmesine yol açıyor. Oysa öğrenme; deneme, yanılma ve ısrarla devam etme sürecidir. Bir fikrin olgunlaşması, hemen olmuyor. Beklemek, düşünmek, şekillendirmek gerekiyor.
3. Yaratıcılığın Silikleşmesi
Yaratıcılık, sadece sanatsal üretim değil, aynı zamanda yeni çözümler üretme becerisidir. Hazır çözümlere yönelen öğrenci, kendi yolunu aramak için cesaret bulamıyor. Oysa çocukların farklı sorular sormaya, alışılmadık fikirler üretmeye ve sıradanın dışına çıkmaya ihtiyacı var. Bir fikri tersinden düşünmek ya da bir problemi alışılmadık bir yolla çözmeye çalışmak, yaratıcı düşüncenin temelidir.
Hazırcılığın Sorumlusu Kim?
Burada yalnızca çocukları suçlamak kolaycılık olur. Çünkü bu düşünme tembelliğini besleyen birden fazla kaynak var. Aileler, öğretmenler, sınav sistemi ve teknoloji, bu sürecin görünmez ortakları hâline gelmiş durumda.
- Sınav Odaklı Eğitim: Ezbere dayalı ve tek doğruya yönelten sistem, öğrencilerin alternatif düşünceler üretmesine alan bırakmıyor.
- Hata Korkusunu Pekiştiren Yaklaşımlar: Velilerin yanlış yapma konusundaki aşırı hassasiyeti, çocukları denemekten uzaklaştırıyor.
- Sosyal Medya Tüketim Kültürü: Kısa videolarla büyüyen bir kuşak, uzun metinleri ya da karmaşık fikirleri sabırla takip edemiyor.
- Sonuca Odaklılık: Hâlâ birçok okulda, “kaç doğru yaptın?” sorusu, “nasıl düşündün?” sorusunun önünde geliyor.
Peki Çözüm Nerede?
Düşünmeyi yeniden inşa etmek, sadece bireysel çabayla değil; sistemli ve kararlı adımlarla mümkün. Küçük değişikliklerle büyük farklar yaratabiliriz.
- Süreç Odaklı Öğretim: Doğru cevaptan çok, o cevaba giden süreci konuşmalıyız. Bir fikre nasıl ulaşıldığını anlamak, o fikri daha kalıcı kılar.
- Hata Yapmanın Doğallığını Kabul Ettirin: Öğrencilere “yanılmak” kavramının öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu anlatmalıyız.
- Açık Uçlu Sorular Kullanın: Cevabı Google’da olmayan sorular düşünmeyi teşvik eder: “Bu karakter neden böyle davrandı?”, “Senin fikrin ne olurdu?” gibi.
- Bekleme Süresi Tanıyın: Soru sorduktan sonra, öğrencilerin düşünmesine zaman verin. Sessizlik, bazen düşüncenin başlangıcıdır.
- Dijital Molalar Planlayın: Teknolojiyi tamamen reddetmek yerine, bilinçli kullanımı teşvik edin. Haftalık “ekransız saatler” veya “kitap kampı” gibi etkinliklerle dijital detoks yapılabilir.
Düşünmeye Yatırım
Artık bilgiye ulaşmak zor değil. Zor olan, o bilgiyi anlamlı kılmak. Ezberlemek kolay, ama içselleştirmek emek ister. Eğitimdeki asıl hedef, bilgiyi yutmak değil, onun üzerine düşünmek ve onu dönüştürmektir.
Bu yüzden biz öğretmenler, sadece bilgi aktarıcısı değil; düşünce rehberi olmalıyız. Çocuklara cevabı değil, soruyu sevdirmeliyiz. Çünkü gelecekte fark yaratacak olanlar, bilgiyi ezberleyenler değil; bilgiyi sorgulayan, dönüştüren ve yeniden inşa edenler olacak.