Değişen, gelişen ve dönüşen dünyada değişmeyen tek şey dinin hayatımızın bir şekilde merkezinde oluşudur. Değişmeye muhtaç olan ise din eğitiminin aktarılma şekilleridir. Burada üzerine düşmemiz gereken asıl nokta; yeni dünyanın yeni ve dijital çocuklarını anlamak, anladığımız doğrultuda da tabiri caizse bu yeni -e çocukları gerçek din kavramıyla nasıl buluşturacağımıza karar vermektir.
Din, ilk çağlardan itibaren nesiller boyu farklı formatlarda karşımıza çıkmış ve bir şekilde hayatımızın içerisinde olmaya devam etmiştir. İnsanın inanma ihtiyacı nasıl ki doğuştan gelen fıtrat üzerine bir çıkış ise inanma ihtiyacının karşılanmadığı durumlar da kişiyi bir boşluğun ortasına bırakıvermektedir. Böylesi hassas konuların açıklanmaya muhtaç halde orta yerde olması elbette ki farklı ve özellikle yanlış kavramları, eksik tanımları, abartılı inanış biçimlerini de beraberinde getirmektedir. Küçük yaşlarından itibaren hata yaptığında ‘’Allah yakar, Allah taş eder!’’ sözleriyle büyüyen çocukların elbette ki Allah’ı bir cezalandırıcı olarak tahayyül etmesi kaçınılmazdır. Oysa gerçek din bize neyi anlatır, bizden neyi ister? Bu sorular dinin tanımının asıl kaynaklardan gözden geçirilmesine, mezhepçi bakış açılarının yavaş yavaş ortadan kaldırılmasına zemin hazırlamaktadır. Burada asıl değinmek istediğim erken çocukluk-ilk gençlik din eğitiminin nasıl olması gerektiğidir.
Yani çocuklara Allah’ı anlatırken asıl neden bahsetmemiz gerekiyor?
Geleneksel öğretmen merkezli din eğitimi yeni neslin ihtiyaçlarına cevap vermemektedir. Eğitim yöntemlerinin tamamı öğrenci merkezli olmaya başlamışken din eğitiminin de bu yeni modelden nasibini alması kaçınılmazdır. Çocuklar din hakkında bilgiler edinirken masal dinlemeyi değil kendilerini olayların içinde bulmayı istemektedir. Bunu inkar etmeye lüzum yoktur. En kalıcı ve en eğlenceli öğrenme şekli yaparak yaşayarak öğrenmedir. Din eğitiminde de olabildiğince çocukları işin içine alacak şekilde bir düzen zaruridir. İlk önce değiştirmemiz gereken şey korku ile Allah kavramlarını birbirinden tamamıyla uzaklaştırmaktır. Allah’ın bizim hata yapmamızı bekleyen bir gözlemci olmadığını, kısacası Allah ile önce nefsimize sonra şeytana karşı aynı safta olduğumuzu bildirmemiz çok önemlidir. Allah kavramı hayatımızın her alanını düzenleyen, toparlayan, bizim hem bu dünyada hem de ahirette iyiliğimizi isteyen olarak kodlanmalıdır.
Din eğitimin en temeli yukarıda belirttiğim gibi doğru Allah tanımıyla başlamalıdır. Yani bu tanımın içerisini merhameti, affediciliği, hoşgörüsü ile doldurmak çok önemli ve değerlidir. Çocuklar saygı duymayı bir görev olarak yapar ve bu onlar için anlamı pek olmayan bir vazifedir. Ancak sevme durumu kendilerini içlerinde bulacakları, iyi hissedecekleri bir yuvadır. Allah’ı da korku ve ceza kavramlarıyla anlatmak, onlara sürekli cehennemden bahsetmekle eşdeğerdir. Böyle olunca da Allah, çocukluktan itibaren yüzleşecek bir korku travması olarak zihinde yer etmekte, ilerleyen yaşlarda da görmezden gelinerek bu duyguyu bastırma yoluna gidilmektedir. Bu yola giren gençlerin de Allah’ı bulması çok zordur. O sebeple bu yazıyı Allah ile sevgi kavramlarının önemine dikkat çekmek için yazma ihtiyacı hissettim. Eğer bunu doğru olarak öğretemezsek kayıp nesiller yetiştireceğimiz için Allah gerçekten yakar.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni – Ramazan Teker
Selamlar.
Sevgi temelli bilgi kalıcıdır.Korku temelli bilgi korku bitince kaybolur.Allah kavramı da bu şekilde öğretilmelidir.ben ilkokul öğretmeni olduğum için öğrencilerimin korku dolu sorularına şöyle cevap verirdim.Allah bizi sevmeseydi dünyaya getirmezdi.O bizi seviyor.Dürüst ve doğru olduğumuz sürece kötülüklere karşı yanımızda olur dediğim zaman sakinleşirlerdi.
Konu dışı ama fakirlik güzellemesi ile din gençlerde de bu çelişki yaratıyor.