Yalnızlık, kişinin iç sesini dinlediği,bütün olumlu ya da olumsuz tepkilerden uzaklaştığı ve en çok da zihnini dinlendirdiği eşi bulunmaz anlardır. Yalnızlık, kişiyi toplumdan soyutlayan değil, bilakis kişinin kendini gerçek manada fark edip hakikatleri anladığı, bu vesileyle de kendini en güzel şekilde keşfedip kendini bulması için sahip olabileceği çok değerli bir zenginliktir. En önemlisi de birey, yalnız olduğu zamanlarda mutlu olmayı daha çok gerçekleştirir. Çünkü gerçek huzur ve mutluluk,her insanın kendi içinde gizlidir. Bunu keşfedebilmek ise öncelikle kişinin kendi iç dünyasındaki farkındalığa dair bulguyu saptamasıyla mümkündür. Zira kişi kendi iç sesini ve iç dünyasını fark ettiği ve keşfettiği sürece hayatta tam olarak ne istediğini ve hayat yolculuğunda tam olarak ne aradığını bulmuş olacaktır. Peki bu nasıl olacak? Kendi iç dünyamızda aslında ne istediğimizi nasıl bileceğiz?
İnsanoğlu yalnızlık hissettiği zamanlarda kendini güçsüz ya da güvensiz hissedebilir. Kişilerin böyle hissetmesinin sebebi aslında yalnız olmaları değil; kendine ait güç ve potansiyeli belli bir topluluk içinde daha rahat ve kendine daha çok güvenerek ortaya koyabilmesinden kaynaklanmaktadır. İşte burada devreye dışsal güdülenme dediğimiz kavram devreye girmektedir. Çevre tarafından yapılan destek ve güdülenme kişinin kendine daha çok güvenmesini ve cesaretli olmasını sağlayabilir. Fakat kişiye bunu düşündüren çevre değil, kişinin kendi iç dünyasına ve çevreye atfettiği önem ve değer ölçüsüne bağlıdır. Yani aslında insanoğlu ne kadar yalnız olursa olsun kendine verdiği değer ve önem ölçüsünde başarıyı muhakkak elde eder.
Her insan bulunduğu coğrafya dolayısıyla topluma uyum sağlama çabası içerisindedir. Bu uyum çabası kişinin kendinden ödünler vermesini gerektirebilir. İşte tam da burada sosyal kabul hatası dediğimiz kavram devreye girmektedir. Kişi, kendini yalnız hissetmemek ve bulunduğu yere ait olma ile geliştireceği güven duygusu için kendisinin değil toplumun beklentileri doğrultusunda bir davranış ve tutum içerisine girmeye başlar. Bu durum kişinin mutluluğu iç dünyasından ziyade toplumun takdirine bağlı olarak yaşamaya başladığının göstergesidir. İşte tam da burada “İçsel farkındalığa nasıl varacağız?” ve “Gerçek anlamda hayattan tam olarak ne istiyoruz?” sorularının cevapları karşımıza çıkmaktadır: Mutluluk ve başarı duygusunu toplumun takdirine ve kabul görmesine bağlamadan kendi kişisel mutluluk ve başarı doyum hissine göre yaşamak. Hayatı başkalarının beklentilerini düşünerek değil, kendi ilke ve hedeflerimize göre yaşamak.
Hepimizin bildiği bir gerçek var ki insanoğlu olarak bir yerde uzun vadede belli bir standartta hayat sürdürmek istiyorsak, muhakkak uyumlu bir yapıya sahip olmak gerekmektedir. Bunun için de denilebilir ki toplumun beklentileri karşılandığı sürece insan kendini iyi hisseder. Buna çoğu insan katılabilir. Ve çoğu insan da hayatını bu şekilde devam ettirmektedir. Ancak farklılıkları ortaya çıkaran ve değişimleri başlatanlar da çoğunluğa uymayan ve çok farklı hedef ve hayaller içerisinde olan insanlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu insanlar toplum tarafından bazen uyumsuz ve aykırı kişiler olarak adlandırılabilir. Ancak bu kişiler toplum tarafından aykırı olarak adlandırılsa da yapmak istedikleri sadece kendi istek ve amaçları için değil, aynı zamanda toplumun genel kesimi için de bir yol almak, bir ilham kaynağı olmak içindir. Ancak bu da bu kişilerin gittiği yol sürecinde değil, elde ettiği sonucun topluma etkileri sonucunda fark edilip bilinir ve anlaşılır. Bu noktadan sonra da bu kişiler, toplumun genelinin hatta hepsinin örnek olarak gördüğü kişiler haline gelir. Yani, farklı olmak, yalnızlığı göze almayı gerektirir.
Yalnızlık, bireyin iç huzurunu keşfetmesini, mutluluğun aslında başkalarına değil, kendine bağlı olduğunu bulmasını sağlayan en büyük zenginliktir. İnsan yalnız kaldığında aslında tek başına değildir. İnsan, yalnızlıkta kendi benliğini, iç sesini bulur. Bu buluş, bir nevi kişinin artık çevreye karşı olan bağımlılığını yenmesinin bir işaretidir. Yalnızlık, sahteliklerden uzaklaşmamızı, gerçekleri daha net görmemizi sağlar. Böylece hayatı daha canlı, daha pozitif, daha mutlu yaşamamızın anahtarını bulmuş oluruz.
Hayattaki huzurun, mutluluğun anahtarını bulmak; kendini ve benliğini keşfedenlerden olmak temennisiyle…
Psk.Dan. Mehmet Emin Keklik