2018-2019 Eğitim-Öğretim dönemi başından itibaren özel okulculuk alanında eğitim istatistiği ve eğitim ekonomisi üzerine yazmaya ve bazı sıkıntılara dikkat çekmeye çalışmaktayız. Özellikle özel okullarımızın sayısal durumları, kapasiteleri ve kapasite kullanımları üzerinden durumları ve gelecekleri hakkında varsayımlarda bulunmayı hedeflemekteyiz. Yaptığımız analizlerde belirtilen birçok hususun artık gerçekleştiğini ve gerçekleşmek üzere olduğunu üzülerek görüyoruz. Bu sebeple bu yazımızda biraz geniş çerçevede sorun başlıklarına inerek konuyu ele almanın faydalı olacağını düşünüyorum. İlerleyen yazılarımızda her bir başlığın detaylı analizini yapmak faydalı olacaktır.
Yapılan analizler özel sektör girişimcileri yanında Milli Eğitim Bakanlığı açısından da önem arz etmektedir. Zira bugüne kadar gerek 2023 vizyon belgesinde gerekse bakanlığın politikaları arasında özel sektörle ilgili belirtilen tehlikelere önlem olabilecek bir politika belirtilmemiştir.
Yirmi yılı aşan tecrübemizle ülkemiz genelinde özel okulların ekseri çoğunluğu ile temas kurma ve değerlendirme yapma şansına sahip olduk. Hala devam eden bu iletişim ve bilgi sahibi olma özelliğimiz dolayısı ile özel okulculuğun belli başlı uygulamaları hakkında görüş bildirmek yerinde olacaktır.
Girişimcileri ve nitelikleri bakımından sektöre bakıldığında özel okulların özellikle son 15 yılda büyüdüğünü görebiliriz. Bundan 50 yıl önce sadece 74 Türk okulu var iken bugün artık bu sayı 15.000 okula ulaşmış durumdadır. Kısaca girişimciler son 10-15 yılda bu denli artmıştır. Zincir markalar, az şubeli eski kurumlar, sermaye okulları, yerel okul girişimleri, idealist okullar, ortaklı okullar gibi değişik yapılarda okullar bulunmaktadır. Mütevelli heyeti olan kurumlar olduğu gibi münferit öğretmenlerden oluşan kurumlar da bulunmaktadır. Hatta eğitim tecrübesi ve formasyonu olmayan girişimciler ciddi artış göstermiştir. Özel okulculuk genel itibarı ile çok şubeli zincir kurumların elinde faaliyet yürütmektedir. Kurumsal kimliği olan, belirli bir eğitim yaklaşımı olan, sistem yatırımı yapan bu tür kurumların varlığı aslında milli eğitimimiz için doğru yönlendirilebilirse bir sigorta niteliğindedir.
Özel okulların kuruluş amaçları genelde ticari olmakla beraber eğitim ve insan odaklı yatırım yapan kurum varlığı da yadsınamayacak kadar çoktur. Yine de varlıklarını akademik başarıya odaklayan ticari kurum oranı sektöre hakimdir diyebiliriz. Sınav sisteminin getirdiği doğal bir sonuç olarak görülebilecek bu kurumlar sınav sisteminin değişmesi ile beraber varlık nedenlerini yitirebilirler. Misyon okulları kendi amaç ve hedeflerini yerine getirirken azınlık ve yabancı okul sayıları da ciddi derecede artış göstermiştir. Tüm okulların ana hedefi bir üst öğrenime en fazla öğrenciyi kazandırmaktır. Diğer amaçlar bundan sonra gelmektedir. Bu sebepten dolayı özellikle yabancı dil, sanat, spor, ahlaki gelişim, yetenek gelişimi gibi alanlarda öğrencilerin gelişimlerini sağlamak amacı henüz yaygın olarak hayat bulmamıştır.
Yatırım yaklaşımları olarak bakıldığında zincir markalar şube ağlarını ve kazançlarını büyütme hedefinde ilerlemekte olup aslında hazırlıksız birçok girişimci için de itici güç olmaktadır. Son dönemlerde artık sadece büyük şehirlerde ve büyük illerde değil Anadolu’nun her noktasında özel okul açılmaktadır. Bunun dışında eğitimde kalıcı olmak için sistem yatırımı yapan kurumlar da vardır. Okul yatırımları öyle bir noktaya gelmiş durumdadır ki binaların okula uygun olması yeterli görülebilmekte ve girişimler başlatılabilmektedir. Başka hiçbir fizibiliteye dayanmayan bu tür yatırımlar artmış olup bir kısmı başarılı olurken büyük bölümü öğrenci sıkıntısı yaşamaktadır. İşletme sermayesinden, öğrenci potansiyeli incelemesinden, akademik ve eğitim kadrosu alt yapısı noktasında incelemeden yoksun başlatılan bu girişimlerin çoğu daha işin başında ekonomik sıkıntılara maruz kalmaktadır.
İnsan Kaynakları ve istihdam politikalarına bakıldığında durum içler acısıdır. Sektör genel olarak istihdam sağlamakla beraber aşırı rekabetten ve piyasa şartlarından dolayı devlet ve özel sektör istihdam politikaları arasında ciddi uçurumlar bulunmaktadır. Özel sektör öncelikle ayakta kalmak ve karlılığı artırmak açısından insan kaynağını bir fırsat olarak görmekte ve buna göre politikalar geliştirmektedir. Uzun vadeli eğitimde var olma düşüncesi üzerine bir medeniyet yatırımı yapan kurum ve kuruluş sayısı çok fazla değildir. Tıpkı devlet okullarında olduğu gibi öğretmen eğitimi yeterli seviyede değildir. Özel sektör çalışanlarının durumu hakkında daha önce ayrıntılı bir makale yazıldığından detaylarına girilmeyecektir.
Fiyat politikaları olarak bakıldığında çok dengesiz bir tablo ortaya çıkmaktadır. Üst gelir grubuna hitap eden ve belirgin kurumsal kimliğe ve yatırıma sahip kurumlar ciddi anlamda yüksek ücretler ilan ederken, alt gelir grubuna hitap eden kurumlar maliyetin de altında ücret ilan etmektedir. İlan edilen ücretlerde taban ve tavan ücretler arasında 10 kat fark bulunabilmektedir.
Bu değerlendirmelerin akabinde bir de Özel Okul Felsefesi üzerinde tespitler yapmak yerinde olacaktır. Ülkemizde özel okulculuk müessesesi tam olarak uygulanabilir değildir. Burada katı bir bürokrasi ve kontrol etme iç güdüsünün olduğunu söyleyebiliriz. Özel okullar resmi ve dengi okulların müfredatına tabi olarak kurulabilmektedir. Haftalık program Milli Eğitim Bakanlığınca ilan edilmekte ve uygulanması istenmektedir. Amaç ve kazanımlar ortak belirlenmektedir. Dolayısı ile tam bir özel okul anlayışı hakim olmayıp özel okullara kendi müfredatını hazırlama imkanı sunulmakla beraber genelde onay verilmemektedir. Zorunlu olan derslerin dışında belki günlük bir iki saat özel okulların kendi düşündükleri ders ve eğitimleri uygulama imkanı bulunmaktadır. Hali ile bu durum özel okulların özel olma özelliğini kaybetmelerine ya da kısıtlı olmasına sebep olmaktadır. Özel müfredatı olan ve bunu uygulayan okul sayısı çok azdır. Özel okullar genel itibarı ile kurum iklimi, eğitim yaklaşımı, kullandıkları teknikler, teknoloji, insan kaynağı eğitimi, öğrenci yaklaşımı, aile işbirliği, kaynak çeşitliliği, öğrenci takip sistemi ve fiziki imkanları ile özel olabilmektedir.
Özel okulların genel politikaları hakkında görüşlerimizi paylaşmamızın amaçları aşağıda özetlenmiştir.
1- Dünyada bütün ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de en ciddi eğilmesi gereken konuların başında eğitim sistemi ve uygulamaları gelmektedir. Eğitim sistemi ve eğitim kurumlarının kalitesi üretimden tüketime, ticaret hayatından uluslar arası rekabete kadar devletin tüm alanlarını doğrudan ilgilendiren yegane konudur. Bu gerçekle örtüşen bir politikaya ve gündeme sahip olmamız gerekmektedir. Yaklaşımımızın ve gündemimizin bu politikaya ne kadar uygun olduğunu görmemiz gerekmektedir. Dolayısı ile ülkemizin en önemli gündemi eğitim gündemidir .
2- Özel okul girişimcilerinin ve girişimcilerinin nitelikli hale getirilmesi ve kanunda bu yönde değişiklikler yapılması gerekmektedir. Eğitim amaçlarının ticari beklentilerin üzerine çıkarılması şarttır. Bu münasebetle standart uygulamaların yanında arzu edilen eğitim hedefleri belirlenmeli ve buna uygun girişimlere ve girişimcilere müsaade edilmelidir. Bunun için okullar yatırım dairesi kurulmalı ve fiziki yeterliliklerin yanında girişimcilerin vizyon ve misyon yönü güçlendirilmelidir. Eğitim girişimcileri bakanlık tarafından sürekli eğitilip geliştirilmeli ve onlara rehberlik yapılmalıdır.
3- Özel okulların kuruluş amacı ticari olmakla beraber bu ticari kazançtan belirli bir kısmın eğitime yatırım olarak dönmesi gerekir. Bu yatırımlar insan kaynağının gelişimi, çalışanların refahı, teknolojinin gelişimi, ar-ge faaliyetlerinin artışı, dünya eğitim sistemlerinin takibi, icatlar ve buluşlar, inovasyon yatırımları, sanat yatırımı, sportif faaliyetlere yatırımlar, yeteneklerin gelişimine yatırımlar gibi alanlarda yatırım şartı koşulabilir. Böylece hiçbir okul başladığı noktada devam etmemiş ve sürekli gelişmiş olur. Günümüzde fiziki şartlar kontrol edilmekte ve asgari diğer yeterliliklerle beraber okullar açılabilmekte ama gelişimleri için bir yaptırım uygulanmamaktadır.
4- Yatırım çeşitliliği açısından özellikle devlet ve özel sektör işbirlikleri ve ortaklıkları üzerinde çalışma yapılmalıdır. Girişimcilerin devletle beraber yatırım yapıp ortaklıkları nispetinde kazanç sağlamalarının önü açılırsa fiziki olarak ülkemizdeki tüm yetersizlikler giderilmiş olur. Bu husus özellikle masaya yatırılması gereken önemli bir husustur.
5- İnsan kaynakları ve istihdamı hususunda kesinlikle özel okullarda çalışan öğretmen ve diğer personelin devlette çalışan görevdaşları ile arasında fark olmamalıdır. Kanunlar bunu emretse bile uygulamalarda bunun olmadığını net görebiliyoruz. Özel sektör çalışanlarının görevlendirmeleri Milli Eğitim Müdürlüklerince yapılmaktadır. Aynı şekilde bordrolarının da milli eğitim müdürlüklerince hazırlanması ve ödemelerinin takip edilmesi bu anlamda sıkıntıyı tam olarak çözebilecektir. Çünkü uygulamada yapılmayan tek şey budur. Milli Eğitim Bakanlığı çalışanları nasıl 4857 sayılı İş Kanununa tabi olmayıp 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi ise bu çalışanların da aynı şekilde bu mevzuata tabi olması ve ikili kanun uygulamalarından kaçınılması gerekir. Bu öneri her ne kadar özel sektör mantığına aykırı gibi görülse bile mevcut kargaşaların önüne geçebilecek yegane öneridir.
6- Fiyat politikalarına bakıldığında asgari maliyetin altında ücret ilanlarına veya kayıt yapılmasına müsaade edilmemelidir. Giriş stratejisi olarak fiyat indirimlerine ve dolayısı ile sermayenin emeği öldürmesine izin verilmemelidir. Doğal denge korunmaya çalışılmalıdır. Bakanlık bu hususla ilgili bazı çalışmalar yapmış ve ücret artışlarına sınırlama getirmiştir. Lakin muhtelif meslek odalarında ilan edilen tarifeler gibi bir asgari tarife uygulamasının özel okullarda da fayda sağlayabileceğine inanmaktayız.
Bir sonraki makalemizde özel okulların acil çözüm bekleyen sorunlarına detaylı bir şekilde yer verecek ve çözüm önerilerimizi de sunmuş olacağız.
Adem İRİÇ
adem_iric@hotmail.com